12 Eylül 2025 Cuma
SANCI
11 Eylül 2025 Perşembe
PAZAR
Çıkarıp atalım yüzümüzden yasını
Vaktidir
Bırakıp gittiği bütün günleri
Usulca yerine bırakmanın.
Ne kadar konuşsak boş
Üzerinde tepinip durduğumuz yetmez mi yüreğimizin
Vaktidir
İçinden çıkarıp onu
Bırakıp gitmenin.
Yeni bir gün doğmuş
Yeni bir gün
Pazar
Masum aşklar
Hesapsız sevdalar yaraşır
Gerisi ucuz birer yalan
Vaktidir
Yalanlara el sallamanın
Sen kimdin?
O kimdi?
Ne sebeple geldi?
Niye gitti?
Ölüp ölüp dirildiğin yerden umuda karışmanın
Dilediğince sarıl
Sarıl sarılabildiğin kadar
Sevebildiğince sev hiç durma
Yorulma, bıkma, vazgeçme asla
Sahip olduğun sana yeter
9 Eylül 2025 Salı
SEVGİLİM SEN AĞUSTOS OLABİLİR MİSİN?
Aralık iklimler vakti gülüşlüm
Dünyanın derdini çekilir kılan
Bebek kokusunda hüzün bakışlım
Şimdi yoksun ya yarın gelirsin
Beklerken ömrümden ömür ektiğim
Kırmızı çiçeklerin beyaz süsünde
Göğsünde ağustos düşü gördüğüm
Yalnızlık mevsimse bu garip yerde
Her mevsim yanında yazı bulduğum
Aralandı seninle keder kapısı
Hepsi de kaybolup gittiler gün gün
Dün müsün, bugün mü, yarın mı bilmem
Düşündükçe hep gelecek gördüğüm
8 Eylül 2025 Pazartesi
GAİPTEN SESLER
Sen bin desen çiçek açsan, bin bahar olsan, bin vadiden dereler sana aksa
Ve ben bilsem ki solacağım sana kavuşmazsam
Soldu sayın beni
Öldürdün seni.
13 Ağustos 2025 Çarşamba
KARPUZ
12 Ağustos 2025 Salı
SİNKAFLI SEVGİLİM
Unut o zaman
Bırakalım da sevmesin kalbin
Umurunda değilse
Umurumda da değilsin
Unut o zaman
Sen kazandın diyelim
Ben kaybettimse kaybettim
Hasiktir bile değilsin!
11 Ağustos 2025 Pazartesi
OVERTHİNKİNG "DÜŞÜNÜYORUM O HALDE ÖLÜYORUM"
Elli derece güneşin altına asılmış ve günlerce orada unutulmuş rengarenk kıyafetler nasıl soluyorsa öylece solsun istiyorum düşüncelerim. Renklerinin güzelliğini, kumaşlarının kalitesini üstelik konu komşunun "ayol insan günlerce askıda bırakır mı güzelim kıyafetleri " demesini de umursamadan hatta gerekirse duymadan öylece boş boş durmak istiyorum. Zihnim arı kovanı gibi sürekli vızıldıyor. Olur olmaz her çiçeğe konup bal üretmeye çalışmak zorunda değilsin diye sürekli telkin etsem de yok işe yaramıyor. Dünyanın en büyük çöp yığınının pasifik okyanusunda olduğunu söylüyorlar. Bana kalırsa dünyanın en büyük çöp yığını benim zihnimde ve her an üzerine yenileri ekleniyor. Çok kırılmış, çok yorulmuş, çok kandırılmış ya da şöyle diyeyim çok aldanmış biri olarak kendi zihnimin ipini çekmeye karar verdim. Hani diyor ya Yılmaz Erdoğan "SEVGİLİM YOKSA SEVGİLİM OLMAYABİLİR MİSİN?" şiirinde "Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya" hah işte ben de aldanmaya meyletmiş ve bunu abartmış olabilir miyim? Olanı, olduranı bir kenara bırakıp yoluma öyle devam etsem olmaz mı? Biraz sakinleşsem? Sakin olma şıkkım olduğunu bile yeni fark ettim biliyor musunuz? Alışmışım pata küte nerede olmaz var olur edebilirim fikrine kapılıp kırk parçaya bölünmeyi meziyet saymaya, olura olmaza nezaketle yanaşıp çok mühim bir şey beceriyormuşum gibi affetmenin erdem olduğu yalanına inanmaya... Günlerim sanki yeni binalarda çocuk odası, çalışma odası adı altında sergilenen balkon bile olamayacak küçüklükteki allanıp pullanmış kafes camlı odalardan birinde volta atarken, kendini uçsuz bucaksız bir ovada hayal eden "oldu oldu oldu" ritüelleri yapan, yeni moda zihin kandırıkçılığına teslim olmuş insan koyvermişliğinde geçiyor. Çünkü insan bir çöplükte dolaşırken çöp kokusuna o kadar alışıyor ki dünyanın her yeri öyle kokuyor ve herkesin manzarası da aynısı sanıyor. Zihnimle bir savaşa giriştiğimi düşünebilirsiniz zira ben de öyle düşünmüyor değilim. Zihnim sürekli kazanıyor. Bir hacı yatmaz gibi ne yapsam deviremiyorum ne yapsam durduramıyorum diye düşünürken Rusların meşhur matruşkası geldi aklıma. Evet bildiniz. Neden bir matruşka olmuyorum. Özüme kavuşana kadar bütün tabakalarım kırılıp dağılsa da en güçlü, en kırılmaz, en ben halime o zaman kavuşamaz mıyım? Bunu biraz da kendimi kurtarma operasyonu gibi düşünebiliriz. Saldıranı ve savunanı aynı olan bir savaştan nasıl çıkılır, ne kadar yara alınır, sonuç tam olarak başarıya ulaşır mı yani demem o ki bir yanımı öldürünce diğer yanım gerçekten kazanmış sayılır mı? Bilmiyorum. Bunu bir savaşmış gibi ele almak yerine değişim, dönüşüm olarak değerlendirmeye çalıştığım zamanlar da çok oluyor. Bu iyi bir şey doğru yoldasın, eninde sonunda huzura erecek, rahat bir nefes alacaksın diyorum. Kabul etmeliyim ki böyle düşününce daha umut dolu, ulaşılır bir hedef belirlemiş ve ona çok yaklaşmış gibi hissediyorum. Tam da böyle hissettiğim anda başka bir düşünce ele geçirmeye başlıyor zihnimi. İlk önce kendini kandırma diye mırıldanıyor. Sonra uçsuz bucaksız çöplüğümde otururken çığlık atmak, sağa sola küfretmek, saçımı başımı yolmak istiyorum. Nezaketsiz, saldırgan, biçimsiz.
Elli derece güneşin altına asılmış ve günlerce orada unutulmuş rengarenk kıyafetler nasıl soluyorsa öylece solsun istiyorum düşüncelerim.
30 Temmuz 2025 Çarşamba
PRENSESİN TAKUNYASI
tık tık tık
Modası geçmiş yazlık bir şarkının nakaratına eşlik ediyor adımları
Bir elinde salya sümük anılar bir elinde kahkaha
Sokağın gürültüsü kimin umurunda
Pervazları toz toprak içinde, içine içine çarpıp duruyor pencere
İçinde uyumsuz, vazgeçmiş, bıkmış bir yara kanamakta
Hızlıca kapatsa işe yarar mı acaba?
tık tık tık
Derin bir ayrılık yuva edinmiş bağını bahçesini
Adımlarının sesi ondan böyle sağır edici, börtü böcek korkuda
Bir ah etse solacak çayır çimen
Ha güldü ha gülecek derken...
Nefesi kesilene kadar koşmak, kaçmak hevesi var belli
Bir cesaret ardına bakmadan koşsa unutabilir mi?
tık tık tık
Zarflara sığmayan acemi mektuplar yazıyor akşam sefalarına yaslayıp umutlarını
Alelade bir gün, geceyle birlikte mucizeye dönüşsün istiyor
Okuduğu kitaplardan kaldırıp başını dalıyor maziye uzun uzun
Dudağında yabancı bir gülümseme, kalbinde tanıdık bir hasret
Derin bir sessizlikle aralarken anılarının kapısını duyulabilir mi?
tık tık tık
7 Temmuz 2025 Pazartesi
TARA
Nasıl da zarif duruyor öyle
Gülüşünden menevişler saçılıyor ortalığa
Yürek dolusu öpücükler kondurup yanağına
Seyre dalmalık
Basıp geçtiği her yerde mevsimler baharlanıyor
Çiçeklerle yarışıyor güzelliği kuşları kıskandırıyor sesi
Elleri cennet kapılarını aralıyor
Tutup hiç bırakmamalık
Bir su damlası, ay ışığı, bir yıldız tozu sanki
Gözlerinde Zümrüd-ü Anka gizli
Okyanuslar, dağlar, ovalar can buluyor teninde
Sonsuzluğa varmalık
26 Haziran 2025 Perşembe
YOLLARINI KAYBETMİŞ ŞEHİRLER BÜYÜYOR İÇİMDE
Yollarını kaybetmiş şehirler büyüyor içimde
İçinde yangınlar.
Satır satır uçuşuyor sayfalar toz duman.
Tuzak şarkıların uğultusu delip geçiyor sessizliği
Ayyuka çıkmış bir yokluğun yasında.
Ellere adanmış bir ömrün yarasında
Kaderle burun buruna, kederle sarmaş dolaş
Yollarını kaybetmiş şehirler büyüyor içimde
İçinde yangınlar.
17 Nisan 2025 Perşembe
LEYLAK
Biraz leylak kokusunun insan ruhuna nasıl da iyi geldiğini uzun uzun anlatmak isterim lakin bu romantik sükûnet halinde zor gibi. Malum ucundan kıyısından yaza merhaba dedik. Şen kuş cıvıltıları, rengarenk mevsimlik çiçekler, ardına kadar açılmak için prova yapan balkon kapıları, pencereler, pazar tezgahlarında salınan yaz müjdecisi çeşit çeşit otlar, hafta sonu piknik planları, sahilde uzun yürüyüşler, ışıltılı günler, yıldızlı akşamlar...
Derin bir nefes alıp doğaya teslim olmanın, toprağa basmanın, dağ bayır salınıp durmanın tam vakti. En uçuş uçuş elbiselerini giyip üstlerine çıplak ayak kırlarda koşturan kız çocukları gibi papatyalardan taçlar takıp saçlarımıza kıkır kıkır kıkırdama vakti. Işığın kamaştırdığı gözlerimize aldırış etmeden üstelik. Deniz yıldızları gibi yeniden hep yeniden hep yenilenmeye meylederek hayata karışma vakti. Bu sonsuzluğun içinde tebessüm etmeyi unutmadan. Seyyar satıcıların tezgahlarında çağlaların, eriklerin, çileklerin nazlı nazlı salınma vakti. Avuçlarımıza konan uğur böceklerine şarkılar söyleyerek yeni dilekler tutma vakti. Tüm dileklerimizin mucizevi bir şekilde gerçekleşeceğinden hiç kuşku duymadan.
Biraz leylak kokusunun insan ruhuna nasıl da iyi geldiğini uzun uzun anlatmak isterim...
8 Nisan 2025 Salı
MERHABA BEN UMUT
Geldi.
Ben mavi bir çiçektim.
İliştirdi beni göğsünün tam üstüne.
Nereden bilecektim?
Düşürdü beni yüreğinden.
Yapraklarım solmaya, ışığım sönmeye başladı.
Kaldı.
Tutar sanıyordum. Kaldırır düşürdüğü yerden.
İyileştirir yaraladığını.
Üzülür, özür diler hoyratlığından.
Af diler gözlerimden, af diler saçlarımdan.
Kaldı.
Rüzgarım oldu.
Un ufak parçalarım savrulsun diye olabildiğince uzağa.
Kaldı.
Yağmurum oldu.
Gözlerimdeki keder görünmesin diye.
Kaldı.
Yangınım oldu.
Hâlâ bana benzeyen parçalarım tanınmaz hale gelene kadar.
Kaldı.
Savurdu.
Yağdı.
Yaktı.
Gitti.
18 Mart 2025 Salı
LEYLAKLAR ORMANLAR FIRTINALAR
Her köşesinde kurt kapanları.
Av benim.
Ve ne gariptir ki avcı.
Dökük sıvalar var içimde
Dikiş tutmaz yaralar.
Cadı kazanları
Cehennem suları
Yandıkça eğilip içtiğim sular.
Leylaklar açar mı gizli bahçelerde ?
Saf ademoğulları
Sere serpe uzanmışlar göğe
Bize bakıyorlar.
3 Mart 2025 Pazartesi
ELVEDA
Bahçesinde ayrık otları
Sesi kesilmiş kurbağaların
Mevsimsiz bir karakış
Bir zamansız vedada
Eteklerimde ona söylenmemiş aşk şarkıları
Kalbimden çekiştirip durmakta
Affet sevdiğim
Affet
Elveda
26 Şubat 2025 Çarşamba
GÖZLERİNDEN SONRA GÜLÜŞÜNDEN ÖNCE
Kuş cıvıltıları saklıyorum kalbimde.
Adının göğünde çırpıyorlar kanatlarını.
Senin ellerin eski semt pazarları ve sahilin birinde başını omzuna yaslıyor sevdalıların.
İp atlıyor sokağın bir köşesinde, başka bir köşede su veriyor çiçeklere.
Rüzgarlarla ıslıklar çalıyor, şarkılar söylüyor, gülümsüyor.
Nisan senin ellerin bulutlarla yarışıyor, yağmura karışıyor.
Açıyor renk renk baharlara yazlara...
Dağlar aşıyor derelerden taşıyor.
Bak nasıl kıvrım kıvrım yayılıyor senin ellerin.
Senin ellerin şiirler, şairler, hasretler...
Sonsuz ufuklar, ormanlar, hercai menekşeler.
Senin ellerin ıhlamurlar, sarı sümbüller, limon ağaçları, nar çiçekleri...
Senin ellerin Gümüşsuyu yokuşu Beylerbeyi sahili.
Üsküdar Beşiktaş arası vapur seferleri.
Senin ellerin eylül akşamları, kavun kokuları, martı sesleri, dalga dalga deniz.
Ege de bir köy kahvesinde karadut suyu, limonata.
Karadeniz'de her dem yeşil yaylalar, al yanaklı çocuklar.
Akdeniz'de sere serpe güneş, kum, deniz...
İç Anadolu'dan Doğu Anadolu'ya
Doğu ekspresinde aşk senin ellerin.
Senin ellerin zeytin ağaçları, defne yaprakları, kiraz dalları...
Kuş cıvıltıları saklıyorum kalbimde.
Adının göğünde çırpıyorlar kanatlarını.
19 Şubat 2025 Çarşamba
KARŞI PENCERENİN KUŞLARI
Akşam üstü bir kadın bir fincan kahvesini yudumluyor.
Bir yudum kahve bir nefes sigara...Tekrarlıyor.
Dışarısı günlük güneşlik.
İçerisi kar kıyamet.
Köşede seyyar bir balıkçı bağırıyor.
Mercan var, mezgit var, levrek var.
Bir taksi yanaşıyor öteye
Gencecik bir kız, yüreğinin kıpırtısı caddelere taşarken
Beşiktaş lütfen diyor.
Uzaklaşıp gidiyor.
Karşı pencerenin kuşlarına takılıyor gözü.
Bugün, olduklarından daha neşeli mi ne diye düşünüyor kadın.
Beyaz bluzuna damlayan kahvesine aldırış etmeden gülümsüyor.
Evinin içinde kocaman bir gölge sessizlik.
Soğuk mu soğuk duvarları sarıyor.
Karşı pencerenin kuşlarının sesi de olmasa
Büsbütün çıldıracağını düşünüyor bu hayatta.
Bir an hatta çoğunlukla kayboluyor yalnızlığında.
Bir, iki, üç, dört...
Saymayı bırakıyor zira yetişemiyor kanat çırpmalarına
İki kumru oynaşıyor diğerleri sonsuz bir neşeyle şarkılar mırıldanmakta.
Kapatıyor gözlerini eşlik ediyor onlara.
Mis gibi bir meltem saçlarını okşuyor.
Yüreğinde bir ferahlık, bir kavuşma heyecanı.
Açık penceresinden içeri kuşlar doluşuyor.
Karşı pencerenin kuşları.
17 Şubat 2025 Pazartesi
ŞİŞMAN BAKKALIN KARISI
İncecik bir kadın.
Soluk benizli
Kara kaşlı
Kısa boylu
Gülerken hiç görülmemiş
Âdeti değilmiş
Şişman bakkal karısından çok korkuyormuş
Sürekli farklı farklı hikayeler anlatıp duruyor mahalleli
Hikayelerin sadece sonu aynı, korkan bir şişman bakkal
Elinde olsa kulaklarından tutup tavana asacak kocasını diyorlar.
Yok artık diyor dinleyenlerden biri
O kadar da değil.
Usturuplu at kardeşim diyemediğine işte
Şişman bakkalın karısı iyi giyimli
Ağzı iyi de laf yapıyormuş hani
Tabi lütfedip konuşursa
Öyle herkesle konuşmazmış
Babasının da zahireci dükkanı varmış
Hatta şişman bakkalla orada tanışmışlar
Şişman bakkal hep böyle şişman değilmiş
O da incecik bir delikanlıymış evlendiğinde
Sonra ne olduysa olmuş üç beş derken...
Ara sıra şeker, sakız, çikolata falan dağıtırmış çocuklara.
Bir gün çocuklardan biri görünce elinde şekerleri
O heyecanla seslenmiş arkadaşlarına
Koşun koşun! Çikolata dağıtıyor şişman bakkal amca
Adı çıkmış şişman bakkala
Kendi halinde bir adam diyorlar.
Aslında çok da iyi biri
Gülümsemeyi seviyormuş karısının aksine
Eski günlerine tanık olanlar anlatır ara ara
Bu da bir şey mi?
Gözlerinin içi gülerdi.
Ne neşeli çocuktu bir bilseniz bu şişman bakkal.
Şimdi bu güldüğü gülme mi?
15 Şubat 2025 Cumartesi
CEBİNDE AYRILIK TAŞIYAN ADAM
Cebinde ayrılık taşıyan adam
Düşünceli.
Bir kaldırımdan diğerine mırıldanıyor.
Gelenin geçenin umurunda değil.
Farkında.
Bu biraz canını sıksa da en çok cebindeki şıngırtıya takıyor kafasını.
Her adım attığında şangır şungur.
Yüzünde istemsiz bir tedirginliğe neden oluyor.
Esir alıyor duygularını.
Sokakta cebinde ayrılık taşıdığı belli olmasın diye çırpınan adam
Kimsenin umurunda değil bunu biliyor.
Bildiği halde tedirgin.
Bir sağa bir sola oflayıp pufluyor.
Geleni geçeni süzüyor göz ucuyla
Bazılarına alenen uzun uzun bakıyor.
Kimse onu fark etmiyor.
Kimsenin umurunda değil.
Cebindeki şıngırtı arttıkça artıyor.
Kalbinin sesini bastırıyor.
Cebinde ayrılık taşıyan adam
Koyuyor ellerini ceplerine, oturuyor kaldırıma.
Tam bir şey söyleyecek gibi oluyor.
Ne geldiyse dilinin ucuna
Rahatsız olmuş olacak ki susuyor.
Derin derin nefes alıyor.
Bir gören oldu mu diye dilinin ucuna gelenleri bakınıyor.
Oh be diyor kimsenin umurunda değil.
Kimse beni fark etmiyor.
Cebinde ayrılık taşıyan adam
Bir kaldırımda
Öylece
Duruyor.
5 Şubat 2025 Çarşamba
GÜLDÜĞÜM YERDEN BİLDİRİYORUM
Günler geçirdik.
İyi günler.
Kötü günler.
Mutlu günler geçirdik.
Mutsuz günler.
Adıyla seslendim. Döndü, baktı, gülümsedi.
Tomurcuk güllere benziyordu gülümsemesi
Bir bahar tazeliği vardı sesinde.
Adımla seslendi. Gülümsedim.
Yabanıl bir papatya bahçesi gibi coştukça coştu kalbim.
Hayretler dolusu bakakaldım.
Her yerden duyulabilirdi kalbimin sesi
Mümkün değildi sevmemesi
Uzattığı eli tutmaması
Kaşına gözüne yanmaması
Bir sabah, bir vapur sesi, bir martı çağlaması, bir kahve kokusu, bir karınca yuvası
Hüzne bulandı.
Gitti.
Ardında yolsuz evler, neşesiz gülüşler, derin iç çekişler bıraktı.
Adressiz umutlar, kayıp yarınlar, sessiz ağlamalar, sahipsiz yalanlar.
İçimde kusursuz kesikler bıraktı.