30 Temmuz 2025 Çarşamba

PRENSESİN TAKUNYASI

 tık tık tık 

Modası geçmiş  yazlık bir  şarkının nakaratına eşlik ediyor adımları

Bir elinde salya sümük anılar bir elinde kahkaha

Sokağın gürültüsü kimin umurunda 

Pervazları toz toprak içinde,  içine içine çarpıp duruyor pencere 

İçinde uyumsuz, vazgeçmiş, bıkmış bir yara kanamakta

Hızlıca kapatsa işe yarar mı acaba?

tık tık tık 

Derin bir ayrılık yuva edinmiş bağını bahçesini

Adımlarının sesi ondan böyle sağır edici, börtü böcek korkuda 

Bir ah etse solacak çayır çimen

Ha güldü ha gülecek derken...

Nefesi kesilene kadar koşmak, kaçmak  hevesi var belli 

Bir cesaret ardına bakmadan koşsa unutabilir mi? 

tık tık tık

Zarflara sığmayan acemi mektuplar yazıyor  akşam sefalarına yaslayıp umutlarını

Alelade bir gün, geceyle birlikte  mucizeye dönüşsün istiyor

Okuduğu kitaplardan kaldırıp başını dalıyor maziye uzun uzun

Dudağında  yabancı bir gülümseme, kalbinde tanıdık bir hasret 

Derin bir sessizlikle aralarken anılarının kapısını  duyulabilir mi?

tık tık tık 








7 Temmuz 2025 Pazartesi

TARA


Nasıl da zarif  duruyor öyle

Gülüşünden  menevişler saçılıyor ortalığa

Yürek dolusu öpücükler kondurup yanağına

Seyre dalmalık


Basıp geçtiği her yerde mevsimler baharlanıyor 

Çiçeklerle yarışıyor güzelliği kuşları kıskandırıyor sesi

Elleri cennet kapılarını aralıyor

Tutup hiç bırakmamalık


Bir su damlası, ay ışığı,  bir yıldız tozu sanki

Gözlerinde Zümrüd-ü Anka gizli

Okyanuslar, dağlar, ovalar can buluyor teninde

Sonsuzluğa varmalık




26 Haziran 2025 Perşembe

YOLLARINI KAYBETMİŞ ŞEHİRLER BÜYÜYOR İÇİMDE

Yollarını kaybetmiş şehirler büyüyor içimde

İçinde yangınlar.

Satır satır uçuşuyor sayfalar toz duman.

Tuzak şarkıların uğultusu delip geçiyor sessizliği

Ayyuka çıkmış bir yokluğun yasında.

Ellere adanmış bir ömrün yarasında

Kaderle burun buruna, kederle sarmaş dolaş

Yollarını kaybetmiş şehirler büyüyor içimde

İçinde yangınlar.


17 Nisan 2025 Perşembe

LEYLAK

Biraz leylak kokusunun insan ruhuna nasıl da iyi geldiğini uzun uzun anlatmak isterim lakin bu romantik sükûnet halinde zor gibi. Malum ucundan kıyısından yaza merhaba dedik. Şen kuş cıvıltıları, rengarenk mevsimlik çiçekler, ardına kadar açılmak için prova yapan balkon kapıları, pencereler, pazar tezgahlarında salınan yaz müjdecisi çeşit çeşit otlar, hafta sonu piknik planları, sahilde uzun yürüyüşler, ışıltılı günler, yıldızlı akşamlar... 

Derin bir nefes alıp doğaya teslim olmanın, toprağa basmanın, dağ bayır salınıp durmanın tam vakti. En uçuş uçuş elbiselerini giyip üstlerine çıplak ayak kırlarda koşturan kız çocukları gibi papatyalardan taçlar takıp saçlarımıza kıkır kıkır kıkırdama vakti. Işığın kamaştırdığı gözlerimize aldırış etmeden üstelik. Deniz yıldızları gibi yeniden hep yeniden hep yenilenmeye meylederek hayata karışma vakti. Bu sonsuzluğun içinde tebessüm etmeyi unutmadan. Seyyar satıcıların tezgahlarında çağlaların, eriklerin, çileklerin nazlı nazlı salınma vakti. Avuçlarımıza konan uğur böceklerine şarkılar söyleyerek yeni dilekler tutma vakti. Tüm dileklerimizin mucizevi bir şekilde gerçekleşeceğinden hiç kuşku duymadan.

Biraz leylak kokusunun insan ruhuna nasıl da iyi geldiğini uzun uzun anlatmak isterim...


8 Nisan 2025 Salı

MERHABA BEN UMUT

Geldi.

Ben mavi bir çiçektim.

İliştirdi beni göğsünün tam üstüne.

Nereden bilecektim?

Düşürdü beni yüreğinden.

Yapraklarım solmaya, ışığım sönmeye başladı.

Kaldı. 

Tutar sanıyordum. Kaldırır düşürdüğü yerden.

İyileştirir yaraladığını.

Üzülür, özür diler hoyratlığından.

Af diler gözlerimden, af diler saçlarımdan.

Kaldı.

Rüzgarım oldu.

Un ufak parçalarım savrulsun diye olabildiğince uzağa.

Kaldı.

Yağmurum oldu.

Gözlerimdeki keder görünmesin diye.

Kaldı. 

Yangınım oldu.

Hâlâ bana benzeyen parçalarım tanınmaz hale gelene kadar.

Kaldı.

Savurdu.

Yağdı. 

Yaktı.

Gitti. 



18 Mart 2025 Salı

LEYLAKLAR ORMANLAR FIRTINALAR

Dikenli teller var içimde
Her köşesinde kurt kapanları.
Av benim.
Ve ne gariptir ki avcı.
Dökük sıvalar var içimde
Dikiş tutmaz yaralar.
Cadı kazanları
Cehennem suları
Yandıkça eğilip içtiğim sular.
Leylaklar açar mı gizli bahçelerde ?
Saf ademoğulları
Sere serpe uzanmışlar göğe
Bize bakıyorlar.
Bulutlar var içimde 
Ha yağdı ha yağacak .
Uzak topraklara hasret, hasret olduğu kadar küskün.
Fırtınalar var içimde  
Dizginlemek ne mümkün.






3 Mart 2025 Pazartesi

ELVEDA

Bahçesinde ayrık otları 

Sesi kesilmiş kurbağaların 

Mevsimsiz bir karakış 

Bir zamansız veda da 

Eteklerimde ona  söylenmemiş aşk şarkıları

Kalbimden çekiştirip durmakta

Affet sevdiğim 

Affet 

Elveda



26 Şubat 2025 Çarşamba

GÖZLERİNDEN SONRA GÜLÜŞÜNDEN ÖNCE

 Kuş cıvıltıları saklıyorum kalbimde. 

Adının göğünde çırpıyorlar  kanatlarını.


Senin ellerin eski semt pazarları ve  sahilin birinde başını omzuna yaslıyor sevdalıların.

İp atlıyor sokağın bir köşesinde, başka bir köşede su veriyor çiçeklere.

Rüzgarlarla ıslıklar çalıyor, şarkılar söylüyor, gülümsüyor.

Nisan senin ellerin bulutlarla yarışıyor, yağmura karışıyor.

Açıyor renk renk baharlara yazlara...

Dağlar aşıyor derelerden taşıyor.

Bak nasıl kıvrım kıvrım yayılıyor senin ellerin.

Senin ellerin şiirler, şairler, hasretler...

Sonsuz ufuklar, ormanlar, hercai menekşeler.

Senin ellerin ıhlamurlar, sarı sümbüller, limon  ağaçları, nar çiçekleri...

Senin ellerin Gümüşsuyu yokuşu  Beylerbeyi sahili. 

Üsküdar Beşiktaş arası vapur seferleri.

Senin ellerin eylül akşamları, kavun kokuları, martı sesleri, dalga dalga deniz.

Ege de bir köy kahvesinde  karadut suyu, limonata.

Karadeniz'de her dem yeşil yaylalar, al yanaklı çocuklar.

Akdeniz'de sere serpe güneş, kum, deniz...

İç Anadolu'dan Doğu Anadolu'ya 

Doğu ekspresinde aşk senin ellerin.

Senin ellerin zeytin ağaçları, defne yaprakları,  kiraz dalları...


Kuş cıvıltıları saklıyorum kalbimde.

Adının göğünde çırpıyorlar kanatlarını.


19 Şubat 2025 Çarşamba

KARŞI PENCERENİN KUŞLARI

 Akşam üstü bir kadın bir fincan kahvesini yudumluyor.

Bir yudum kahve bir nefes sigara...Tekrarlıyor.

Dışarısı günlük güneşlik.

İçerisi kar kıyamet.

Köşede seyyar bir balıkçı bağırıyor.

Mercan var, mezgit var, levrek var.

Bir taksi yanaşıyor öteye 

Gencecik bir kız, yüreğinin kıpırtısı caddelere taşarken 

Beşiktaş lütfen diyor.

Uzaklaşıp gidiyor.

Karşı pencerenin kuşlarına takılıyor gözü.

Bugün, olduklarından daha neşeli mi ne diye düşünüyor kadın.

Beyaz bluzuna damlayan kahvesine aldırış etmeden gülümsüyor.

Evinin içinde kocaman bir gölge  sessizlik.

Soğuk mu soğuk duvarları sarıyor.

Karşı pencerenin kuşlarının  sesi de olmasa 

Büsbütün çıldıracağını düşünüyor bu hayatta.

Bir an  hatta çoğunlukla kayboluyor yalnızlığında.

Bir, iki, üç, dört...

Saymayı bırakıyor zira yetişemiyor kanat çırpmalarına

İki kumru oynaşıyor  diğerleri sonsuz bir neşeyle şarkılar mırıldanmakta.

Kapatıyor gözlerini eşlik ediyor onlara.

Mis gibi bir meltem saçlarını okşuyor.

Yüreğinde bir ferahlık, bir kavuşma heyecanı.

Açık penceresinden içeri kuşlar doluşuyor.

Karşı pencerenin kuşları.



17 Şubat 2025 Pazartesi

ŞİŞMAN BAKKALIN KARISI

İncecik bir kadın.

Soluk benizli

Kara kaşlı 

Kısa boylu

Gülerken hiç görülmemiş

Âdeti değilmiş 

Şişman bakkal karısından çok korkuyormuş 

Sürekli farklı farklı hikayeler anlatıp duruyor mahalleli

Hikayelerin sadece sonu aynı, korkan bir şişman bakkal

Elinde olsa kulaklarından tutup tavana asacak kocasını diyorlar.

Yok artık diyor dinleyenlerden biri 

O kadar da değil. 

Usturuplu at kardeşim diyemediğine işte 

Şişman bakkalın karısı iyi giyimli 

Ağzı iyi de laf  yapıyormuş hani

Tabi lütfedip konuşursa 

Öyle herkesle konuşmazmış

Babasının da zahireci dükkanı varmış

Hatta şişman bakkalla orada tanışmışlar 

Şişman bakkal hep böyle şişman değilmiş 

O da incecik bir delikanlıymış evlendiğinde

Sonra ne olduysa olmuş üç beş derken...

Ara sıra şeker, sakız, çikolata falan dağıtırmış çocuklara.

Bir gün çocuklardan biri görünce elinde şekerleri

O heyecanla seslenmiş arkadaşlarına 

Koşun koşun! Çikolata dağıtıyor şişman bakkal amca 

Adı çıkmış şişman bakkala 

Kendi halinde bir adam diyorlar.

Aslında çok da iyi biri 

Gülümsemeyi seviyormuş karısının aksine

Eski günlerine tanık olanlar anlatır ara ara 

Bu da bir şey mi?

Gözlerinin içi gülerdi.

Ne neşeli çocuktu bir bilseniz bu şişman bakkal.

Şimdi bu güldüğü gülme mi?




15 Şubat 2025 Cumartesi

CEBİNDE AYRILIK TAŞIYAN ADAM

Cebinde ayrılık taşıyan adam 

Düşünceli.

Bir kaldırımdan diğerine mırıldanıyor.

Gelenin geçenin umurunda değil.

Farkında.

Bu biraz canını sıksa da en çok cebindeki şıngırtıya takıyor kafasını.

Her adım attığında şangır şungur.

Yüzünde istemsiz bir tedirginliğe neden oluyor.

Esir alıyor duygularını.

Sokakta cebinde ayrılık taşıdığı belli olmasın diye çırpınan adam

Kimsenin umurunda değil bunu biliyor.

Bildiği halde tedirgin.

Bir sağa bir sola oflayıp pufluyor.

Geleni geçeni süzüyor göz ucuyla

Bazılarına alenen uzun uzun bakıyor.

Kimse onu fark etmiyor.

Kimsenin umurunda değil.

Cebindeki şıngırtı arttıkça artıyor.

Kalbinin sesini bastırıyor.

Cebinde ayrılık taşıyan adam

Koyuyor ellerini ceplerine, oturuyor kaldırıma.

Tam bir şey söyleyecek gibi oluyor.

Ne geldiyse dilinin ucuna

Rahatsız olmuş olacak ki susuyor.

Derin derin nefes alıyor.

Bir gören oldu mu diye dilinin ucuna gelenleri bakınıyor.

Oh be diyor kimsenin umurunda değil.

Kimse beni fark etmiyor.

Cebinde ayrılık taşıyan adam 

Bir kaldırımda 

Öylece

Duruyor.



5 Şubat 2025 Çarşamba

GÜLDÜĞÜM YERDEN BİLDİRİYORUM

Günler geçirdik.

İyi günler.

Kötü günler.

Mutlu günler geçirdik.

Mutsuz günler.

Adıyla seslendim. Döndü, baktı, gülümsedi.

Tomurcuk güllere benziyordu gülümsemesi

Bir bahar tazeliği vardı sesinde.

Adımla seslendi. Gülümsedim.

Yabanıl bir papatya bahçesi gibi coştukça coştu kalbim.

Hayretler dolusu bakakaldım.

Her yerden duyulabilirdi kalbimin sesi

Mümkün değildi sevmemesi

Uzattığı eli tutmaması

Kaşına gözüne yanmaması

Bir sabah, bir vapur sesi,  bir martı çağlaması, bir kahve kokusu, bir karınca yuvası

Hüzne bulandı.

Gitti.

Ardında yolsuz evler, neşesiz gülüşler, derin iç çekişler bıraktı.

Adressiz umutlar, kayıp yarınlar, sessiz ağlamalar, sahipsiz yalanlar.

İçimde kusursuz kesikler bıraktı.