18 Aralık 2013 Çarşamba

FESLEĞEN

 Fesleğen aramıştık birlikte,civardaki bütün çiçekçilerde.Yoktu.Son demleri artık demişti uğradığımız yerlerden birindeki çiçekçi.Neyse dedim,sonra alırız biz de,mevsimi gelince,tekrar ısınınca ortalık,ılık ılık rüzgarlar esince.Tuttu elimden ,yürüdük.Yine boş kalmıştı pembeli saksımız.İçine fişlerini,faturalarını biriktirmeye devam edecekti.Hem fesleğini olmasa ne olur,çiçeksiz kalsa ne olur ki ? Her baktığımda seni hatırlıyorum zaten derken o, tebessüm edip,sarılmıştık huzurla.
Hatırımın arasına dağılıp duruyor eyvahlarım.Hatıralarım arasından silinip gidiyor bakışları.Ürkek bir inkar ,sessiz bir ah kaplıyor içimi.Hep aynı güne geri dönüyorum.Saksılar kırılıyor,çiçekler soluyor,bırakın fesleğeni ot bitmiyor yeryüzünde.Yüzünde yabancı bir gülümseme,sesi de değişmiş üstelik ,koynunda bin günah.Uyuşmuş,uyuşturulmuş artık ne zıkkımsa gık bile çıkaramayan bir ben.Bende bir kalp var mı,atar mı,bağırır mı,ağlar mı,ağlasa susar mı,gönlünün tükürdüğü yerden alsam işe yarar mı,biri şu uğultunun sesini kısar mı,biri bana bir iyilik yapıp çığlığı basar mı?
Süt içmeyi seviyorduk,rakı içmeyi de.En sevgili restoranlar listemiz vardı elbette. Hem bizim gibi bir çift daha yoktu.O kadar aşık,o kadar uyumlu.Evet çok kavga ederdik,hatta kavga demek az bile kalır .Öyle bir yakardık ki birbirimizin canını,öyle bir yeter be derdik ki kıyamet kopuyor sanırdınız.Sonra sarılırdık,sakın gitme derdik birbirimize.Dışarda insanlar kötü derdik,hem dayanabilir miydik,birbirimizi elde görünce? Tövbe ederdik hemen,Allah korusun susalım derdik.Dedikodu ederdik biraz tamam bazen çokça ama hep bizdik yine konumuz.Ne işimiz olurdu ki onunla bununla.Hep kendimizleydi kavgamız da barışımız da.Bulmaca çözerdim ben hafta sonu kahvaltılarından sonra,garip garip uzanırdım koltuğa,ya kolum uyuşurdu ya bacağım.Kalkıp masada oturayım ,güzel güzel çözeyim derdim yoktu.Tek derdim onun karşısında olmaktı,hemen karşı koltukta,gazetesine minder fırlatayım,bi koşu gel beni öp diyeyim,kahvemizi yudumlayalım diye sonra.
Garip bir rüyaydı.O sabah  uyandığımda içimde hissettiğim acının,boşluğun,huzursuzluğun tarifi yok. Bir şey olmuştu bana,sanki akşam başını yastığa koyan ben başkaydı,sabah uyanan ben başka.Hareketlerim yavaşlamıştı ve elimde değildi hiçbir şey,kontrolüm başkasının elindeydi sanki.Ne oluyordu bana böyle,bu huzursuzluk nedendi?Altı üstü saçma sapan bir rüya görmüştüm.Sesi o gün onun sesi değildi.Ona aşkım diyen ben değildim.Beni özleyen o değildi.Ona koşan ben değildim.Hani gün hayırlıdır ya geceden,hani öyle derler ya.Ben bir kabusa uyanmıştım ve gün bitmiyordu inatla.
Nazlı nazlı hasta olurum ben.Hoş biz kızlar hep nazlıyızdır ya aslında.Ben bir fena olurum.Canım çok yanar.O bana  bakardı,bakamayacak kadar uzağımdaysa dua ederdi,arardı.Ah benim güzel aşkım ,kıyamam,benim canım acısın sana bir şey olmasın derdi.Güzel laflar ederdi.Güzel güzel severdi.Bana ait sözleri,gözleri,elleri vardı.Ben yokken hep çok özlerdi.Çabuk gel derdi.Bir daha hiç ayrı kalmayalım,bir daha hiç derdi.Özeldi.
Derin,tarifsiz uğultudan başka bir şey duyamıyordum.Birden bir kadın devrildi üstüme,anlayamadım kimdi,neydi,neredeydim? Sonra diğerleri.Sonra yazılar belirdi,sonra başka başka sesler.Anlamıyordum.Beynim yoktu benim.Kulaklarıma birden ne olduysa olmuştu.Ellerim tutmuyor,ayaklarım yürümüyordu.Sürekli üzerime birileri devriliyordu.Nefes alamıyordum.Artık nefes alamıyordum.Sanırım artık yaşamıyordum.Ölmüştüm ve cehenneme düşmüştüm.
Fesleğen  (Ocimum basilicum), ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından tek yıllık ve genellikle ılıman bölgelerde yetişen bir bitki türü.Yemeklerde kullanılmak üzere tarımı yapılan fesleğenin kökeni Asya'nın dönenceler  arasında kalan bölgelerine dayansa da, günümüzde yeryüzünün öteki ılıman bölgelerine de yayılmıştır. Soğuğa karşı çok duyarlı olan fesleğen bitkisi, en çok sıcak ve kuru ortamları sever.Fesleğen bitkisi, bir yerli Anadolu bitkisi değildir. Anavatanı olan İran dolaylarından gelmiştir. Akşamları açıkta yenilen yemeklerde masaların fesleğen ile süslenmesi, bebeklerin yanına fesleğen konulması, yaz aylarında evlerin açık camlarının önünde fesleğen saksılarının olmasının sebebi fesleğenin yaydığı güzel kokunun yanında sinekleri kovucu özelliği olmasıdır.(Kaynak/Vikipedi)
Artık beni tanıyıp da bilmeyen yoktur.Simit canavarıyım ben.Öyle canım çeker ki.Her gün üç öğün beş vakit yesem bıkmam.O cinsten yani.Simit olurdu bütün kahvaltılarımızda.Uzun uzun sohbetlerimize eşlik ederdi.Ortalığa kokusu yayılırdı.Onun kokusuyla birleşince susardım.Bakardım öylece.Niçin öyle baktın derdi.Gülerdim.Duamdı o benim.Duama şükrederdim.
Aylar geçti.Biliyorum yıllar da geçecek.Gülümsüyorum.Bazen kahkahalar bile atıyorum.Bazen çok acıyor içimde bir yer ama ne yalan diyeyim katlanabiliyorum.Uğultular seyrekleşti.Çok azaldı demek daha doğru olur.Kabullenme kısmında sıkıntım olmasa (ki bu konuda çok yol aldım belirtmekte fayda var) daha iyi olacağımı da biliyorum.Hep bir kıyas hali oluyor insanda,zaaf işte.Ne alakası var diyorum sonra.O fırlatıp attı diye kıymetsiz değil ki gözlerindeki ışık.
Üzüntüden iki büklüm olmakta bizim için sevinçten göklerde uçmakta.Yaralanmakta bizim için yaraları sarmakta.
Derin kederleri yazarken kelimeleri acemileştiriyormuş insan.Ve dün bir arkadaşım Allah'a emanet ol dedi.Ardından ekledi.Biliyor musun? Allah'a emanet ol dersen sevdiğine onu görmeden ölmezmişsin dedi.Allah'a emanet ettiklerinizin ihanetine maruz kalmamanız dileğimle.





10 Aralık 2013 Salı

İKİ YARINSIZ

Hayat akıp gider.
Yine camından aynı manzaraya bakar,
Okuyamadığın plakalarında yoldan geçen arabaların ,
Yolculularının yolculuklarıyla hayallere dalarsın.
Yine yüreğinin üstünde tamtam dansı yapar karıncalar.
Hadi, çekilin gidin yuvanıza dersin.
Yuvaları yok, biri yüzüne bakar.
Ağlanacak haline gülüyor bunlar derken ,oturur gülersin.
Sen de ağlayamazsın.
Bir gece gelir şehre ,bir türlü gitmek bilmez.
Dünyanın hangi köşesi burası diye sersem sepelek düşünürken ,
Belalı gerçek geçer karşına, bu akıl almaz unutmalarının hesabını sormak için.
Elin boynuna varır.Boynunda asılı duran matemin parlar aynada.
Hadi git, koş ona derken içinden bir ses,diğeri otur olduğun yerde diye yapışır yakana.
Kelimeler tarih boyunca böyle anlarda lüzumsuz görülmüşlerdir aslında.
Ne yazsan eksik kalır,ne söylesen izahsız.
Hiç tanımadığın adamlara/kadınlara en sevdiğin türküyü mırıldansan ne yazar?
Ne anlar anlatmak istediğinden?
Sen onca zaman biriktirdiğin her şeyi
Bir çırpıda el eline versen ,al hayrını gör desen,kıymet mi bilirler sanıyorsun?
Daha da vahimi mutlu mu olursun zannediyorsun?
Böyle beğenmedin mi? 
Yine karşılaşsak,yine aynı olsa sokaklar,
Yine aynı kalabalıkta birbirimize gülümserken bulsak birbirimizi.
İşte karıncalardan daha vahim olan yerde olmak diye buna denir değil mi?
Hiç bitmiyor bu sonbahar,hep bir kışa hazırlık telaşı.
Trafik her geçen gün daha da sorun.
Bazen alıp başımı gitmek istiyorum.
Gülüşünün kıyısından,bakışının doğuşundan başka bir yere,
Ellerinden çok çok uzağa.
Koyu koyu sevda hikayeleri dinliyorum bu sıralar.
Mucizeler,yarım kaldı zannedilirken tekrar tekrar başlayan sonsuz aşklar.
Hepsinde ayrı taşıyor gözlerimden okyanuslar.
Sonra süslen püslen işte...
Sigaramı alıyorum yanıma,çantamda gazı bitmiş bir çakmak.
Ve elbette en güçlü gülümseyişim.
Bazen bütün şehir uykuda sanıyorum.
Bazen de bir tek ikimiz uyanıkmışız gibi hissediyorum.
O zaman bir sigara daha  yakıyorum.Seninle birlikte içiyoruz.
Adı sanı belli kendileri yok çocuklarımız,
Davetlileri hazır gelinsiz/damatsız nikah salonumuz,
Kadehleri kırık bir şişe şarabımız.
İki yarınsız.

23 Kasım 2013 Cumartesi

SEMENDER

Yüzünün sol kıvrımı.

Sessizce vedalaştık.
Eskimiş bir gözyaşının tadıyla yutkundu adını.
Bir sürü kadından ,bir sürü sesten,bir sürü nefesten ayrıldık.
Gözlerine sinmiş ihanetten,artık içinde kalamayan yenden ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı.

Sessizce vedalaştık.
Doğruldu olduğu yerden Semender,suya attı kendini.
Bir aşktan,bin yalandan,bir hayattan ayrıldık.
Sözlerine sinmiş ihanetten,içinden çıkılamayan kinden ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı

Sessizce vedalaştık.
Kapattı sana varan yolları aydınlatan ışıkları.
Yarım kalan bahardan,sonu yok  bir ayazdan,yarınsız günden ayrıldık.
Ellerine sinmiş ihanetten,içinde kördüğüm, kalpten ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı.

Sessizce vedalaştık.
Yumdu gözlerini kahrından boyun eğerken, kırıldı bütün sevmeler.
Postasız bir mektuptan, açılmaz kapılardan, evde yok aşktan ayrıldık.
Adına yazılmış yokluktan, yarına çalınmış karadan, içindeki buzdan ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı.

Sessizce vedalaştık.
Tükürdü yutkunduğu ölümleri, can buldu gidenler.
Yazılmamış hayalden, sonu yok bitişlerden, kavgasız günden ayrıldık.
Güvenilmez sözünden, övünülmez gücünden, çalınmış gönlünden ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı.

Sessizce vedalaştık.
Kıyamet değdi yaşama, üfledi sura melekler.
Sorgusuz aldanıştan, lüzumsuz bir atıştan, kahpe bir kaçıştan ayrıldık.
Tarifi yok o bakış, gitme kal diye yakarış, ömrüne adanmış ömürden ayrıldık.

Yüzünün sol kıvrımı.


13 Eylül 2013 Cuma

O YOKKEN

Yıkadım yüzümü,arındım gülümsemesinden.
Kalmadı avuçlarımda ellerinin kokusu.

Sitem etmedim hiç,korkmadım geceleri uyurken.
En sevdiği elbiselerimden vazgeçmedim.
Yaralanmadım,sürekli sakarlık yapardım ya yok hiç sakarlıkta yapmadım.
Hayranı olduğum varlığından ayrılınca, yok üzülmedim,yanmadım.
Başka kadınlar sevmiştir onu şimdi,
Unutmuştur çoktan beni diye düşünüp hiç sızlanmadım.
Gezdim tozdum.Her geçeni o sanmadım.
Bizim de şarkılarımız vardı.Tüm aşıklar gibi,
Yok hiçbirini dinlemedim,adını sayıklamadım.

Yıkadım yüzümü,arındım gülümsemesinden.
Kalmadı avuçlarımda ellerinin kokusu.

Bu şehir,bu evler,bu caddeler böyle boştu hep,
O gitti diye boşaldı sanmadım.
Sessizdi zaten sokaklar,hep böyle eserdi rüzgar.
O gitti diye değil ,bu ara neyim var bilmiyorum, bir türlü ısınamadım.
Yok daha fazla içmiyorum sigarayı,uykusuzluğum ondan değil,
Ne olacak ki hem bittiyse,gidip başka birini sevdiyse?
Yeni bir aşk diledim kendime,aşk dedim sadece,
İlla o olsun diye tutturmadım,fotoğraflarımıza bakmadım.
Çıkıp gitmiş yüreğimden,kalmamış ona dair zerrem.
Hatırlamaya çalıştım,yok hatırlayamadım.
En sevdiği yemeği yapıp yapıp çöpe atmadım.
Anneme kızmadım onu sorduğunda,komşulara sataşmadım.

Yıkadım yüzümü,arındım gülümsemesinden.
Kalmadı avuçlarımda ellerinin kokusu.

Yine en güzeli bendeydi gülümsemenin,
En sevgili kelimeler bendeydi,adını ben anardım ya öyle ölesiye,
Yok bu defa anmadım.
Hep bir umutla ,acaba o mu geldi diye kapılara koşmadım.
Pencereden ona bakmadım,ona el sallamadım her gidenin ardından.
Ona açmadım kollarımı.
Onun gözleri nereye,kime bakıyor diye hiç sormadım.
Papuçlarını bile özlemedim,yok kalmadı hatırımda beyaz gömleği.
Ne yer,ne içer,neye güler,neye ağlardı?
Çok zorladım ama yok bulamadım.
Hayır hiç saymadım kaç gün geçtiğini,her saati bin yıl sanmadım.
Yüzüme her bakanın gördüğü gibi,hiç ama hiç ağlamadım.
Yok ben bu şiiri ona yazmadım.

Yıkadım yüzümü,arındım gülümsemesinden.
Kalmadı avuçlarımda ellerinin kokusu.


27 Temmuz 2013 Cumartesi

SEVDİĞİM SEVGİLİM OLUR MUSUN?

Cesaretim şaha kalkıp ,çekmişken ayrılığa kılıcını.
Salya sümük sen diye dualarıma aminlerim yerini bulsun diye,
Gecenin gözlerinden taşar azgın sular.

Gel,gitme.

Bir çırpıda onlarca sineğe kafa tutan ben,sen olmazsan yenilirim onlara,
Biri yeter canımı okumaya.
Hem gidersen ders falan çalışamam ben,kitap okuyamam.
Çok sevdiğim papuçlarıma bakıp ,kim bugün bizimle gelmek ister diye konuşamam.
Saçlarımı taramak gelmez içimden,koca bir bardak sütü mutlulukla yudumlayamam.
Memleketimin ağzı ile konuşup oyunlar türetemem.Uyuyamam.
İçimden gelmez ki çocuklar gibi uçurtma hayalleri kurmak sen olmazsan.
Küsmenin bir anlamı olmaz,barışmak nedir kimse anlatamaz.
Koşa koşa boynuna sarılmak,rengarenk balonlarla dünyaya kafa tutmak olmaz ki sen olmazsan.
Heyecanla bir kelimeden diğerine ,
Tamamlayamadan cümleleri sana bakıp gülümseyemem ki o zaman.

Biliyorsun değil mi?
Ürkeğim aslında ben,korkağım,pısırığım hatta.
Seni kaybetme korkusu sarınca ,hırçınım,bıkkınım,bitkinim.
Koca dünya küçülür,minnacık kalır.Ufalır,ufalanır ellerinden ayrılınca avuçlarım.
Bastığım her yer adına bir ağıt yakar.
Çekilir damarlarım.
Mahallenin bütün çocukları üzülür sen gidersen.
Onlar da bir daha top oynamaz,ip atlamaz kızlar.
Aşıklar geçmez sokağımızdan.
Yeni diktiğim çiçekler solar,iyileşmez ki hastalar.
Hem gidersen,sana aşkım diyemem ki.
Hiç söyleyemem ki.
Sarılamam ki.
Hep özlerim seni ama anlatamam ki.

Gel,gitme.

26 Temmuz 2013 Cuma

YOL

Tesellisi,
Bir çocuğun bakışlarında gizlidir.
Dayan der,sabret,bitecek.
Biter.
Biter elbet.
Bazen düz,bazen yokuş.
Everest'e çıkıp Ganj'ı seyrettiğim de  olmuştur.
Ganj'dan Everest'e bakıp hadi be sen de dediğim de.
İnanmazsınız siz.
Ben de inanmanız için ısrar etmem.
Öyle karşıma çıkan ilk tümsekten korkup kaçmak bana göre değil.
Her bulduğum düzlüğe yayılmakta.Lakin arada bir yer var ki sormayın,
Başa bela,serseri,biraz da ukala.
Ben orayı hiç  sevmem yazacağım,hatta yazdım gitti.
Sırf gıcıklığımdan mı,içimdeki fırtınadan mı bilinmez,
Bir yanım da seviyorum diyor.
Laf aramızda bu seviyorum kelimesi,
Öyle söylendiği gibi masum ve sevilesi değil.
Bence suçlu o, ohh ne güzel oldu.
Sayın sanık sevgi,müvekkilimin ruhsal dengesini.
Neler yazıyorum böyle?
Konumuza geri dönelim.
Nerede kalmıştık?
Ha tamam yol diyordum.
Yol,yolculuk,yoldan çıkmış,
Kaza,trafik falan işte.
Yok olmadı böyle,çocuk mu kandırıyorum?
Soru işareti kullanmak için bahane mi arıyorum?
İhtiyacım olan şey tam olarak bir nokta olabilir.
Biraz uzun bir cümle kurup, aklıma geleni yazayım.
Kime ne?
Sene 1950'ler sayıyorum.
En azından o dönemde yaşadığımı hayal edip yazıyorum ve pek güzel oluyor.
En sevgili şairler listemde Cemal Süreya var.
Söylemeden geçemeyeceğim.
Hele o şiiri yok mu o şiiri "Üvercinka" bir kuru harika yetmiyor anlatmaya.
Nokta da kalmıştım.Daha doğrusu bir nokta işimi görür sanırım sanrısında.
Yok, yetmez biliyorum.Bütün noktalama işaretlerini kullanmak istiyorum.



24 Temmuz 2013 Çarşamba

BENİ SEV BENİ KORU BENİ ÖZLE

Kırıp dağıtan her kelimenle bir daha doğrulmamak üzere,
Döküldüm.
Sayfa sayfa yaktın,sana uzayan yollara kurduğum köprüleri,
Ne derin nefes alışlar,ne diş sıkmalar kâr etmedi.
Sen koşar adım kaçarken ölüm bahçesine papatyaların,
Ben yalınayak ,suskun ,sadece ağladım.
O kahrolası balkondan odama koşmak istiyordum.
Kahve içmek istiyordum.Sadece kahve,sade bir kahve.
Şu gürültüyü kesin diye bağırmak istiyordum.
Söylediklerini unutmak.
Gülmek istiyordum.Şaka yaptı,şakaydı diye kendimi kandırmak.
Tekrar hayaller kurmak istiyordum.Seninle beni ayırmamak.
Olmadı.Sadece ağladım.
Kederiydin artık gözlerimin.
Faydası yoktu duymasaydım keşke,keşke duymasaydım diye dua etmenin.
Balkondan odaya geçişim Kavimler Göçü gibi uzun,gürültülü,sancılı,
Yaralı,mezarsız,bin sen kattım önüme,bin sen öldürdüm,bin sen ortalıkta,bin sana dövündüm.
Kokunu böyle mi hatırlayacaktım?
Sadece ağladım.



22 Temmuz 2013 Pazartesi

İNTİHAR SÜSÜ VERİLMİŞ "CİNAYET"

Koş!
Pencerenden yürek üstü düştü sevdiğin,
Otuzuncu kattan.
Ve bir mucize olmadı.



21 Temmuz 2013 Pazar

BOŞ BİR SOKAK YÜREĞİM KÖPEK SESLERİ KULAĞIMDA


Işıklar kapanınca, çıplak ayaklı serserilerden başka kimse kalmıyor sokaklarda.
Gürültülerine anlam vermek zor.

Adını fısıldadıkları an değişiyor her şey.
Benim sandığım her uzvum, biraz daha senleşip,büyüyor gözlerimin önünde.
Aşk,ırak memleketler gibi hayalleştikçe,
Hakimiyetin artıyor.

Konu komşu ölmüş gibi uyuyor.
Kapısını çalacak kimse yok.
Horultularını duysam rahatlayacağım belki,
Ama dedim ya ölüm sessizliğinde rüyalar görüyor olmalılar,hiç sesleri çıkmıyor.

Birtek çıplak ayaklı serseriler var sokaklarda,
Aman vermiyorlar gözlerimi kapatmama.
Başka vakit yokmuş gibi hep bu saatlerde geliyorlar.
Uğul uğul sarhoş şarkıları mırıldanıp,alaycı gülüşlerle oynuyorlar.

Aman  ne komik değil mi,bu sancı?

Fidan bakkal kepengini indirmemiş dükkanın,
Bu gece bir terslik var belli,
Bastırıp duran sıcağa karşın,tek dal kıpırdamıyor ağaçlarda.
Oysa bu gece fırtına olacağını dinledim akşam haberlerinde.
Yanlış mı hatırlıyorum,İstanbul'dan bahsetmiyor muydu yoksa?
Hem beynimi kemirip duran bu sesler ne zaman kesilecek,
Şu çıplak ayaklı serserilerin benden istedikleri ne?
Neden buradalar,neden evimin önünde eğlenip duruyorlar?

Karanlığa çekiyor gülüşleri beni.
Onlardan bir parçaymışım gibi,ellerini uzatıyorlar.
Senden hatıra kırık bir toka, renkleri solgun birkaç fotoğraf,
Gizli saklı çekmecelerinden çıkmak için çırpınıyor.

Yazık,bu sessizliğe,bunca hoyrat harcanmış aşka,
Yerle bir olduktan sonra hükmetmeye çalışan adımlara.
Yazık,sen gittikten sonra,bizi bir araya getirmeye çalışan duaya.
Bu , gece bekçiliğine soyunan hayallere yoldaş olan,
Penceremin önüne saklanmış adamlara.

Gözlerimi asıyorum gittiğin yolun sonuna,
Serseriler,çığlık çığlığa bağrışmaya başlıyorlar.
Yıkılıyor evler çıkardıkları gürültüden,ağaçlar devriliyor.
Denizler taşıyor amansız.
Son buluyor her şey.
Bu imkansız sevda da.

23 Nisan 2013 Salı

MATEMATİK NEFRET OLSUN SANA

Aynaya baktım.
Yorgun.
İklim değişikliği mahvediyor saçlarımı,
Fırça görmemiş eski usul beton zeminler gibi yüreğime eşlik ediyor sanki.
Ve bir  Ahmet Kaya şarkısı dinlemek şart oluyor böyle anlarda.

Tırnaklarımı ne zaman yedim hatırlamıyorum.
Sebep neydi, bilmiyorum?
Midemi bulandırıyor yutkunduğum.
Banyoya koştum.
Solgun.
Nasıl geldim buraya, nereye gidiyorum?
Hatırlamaya çalıştım.
Suskun.

En sevgili gülüşümü ister misin çocuk?
Hiçbir boka yaramaz artık biliyorum.
Of yine neler saçmalıyorum?
Al,senin olsun diyorum.
Ben başka gülüşler gördüm.
Bıkkın.

Bu saatte trafik mi olur,
Bu saatte ihanet mi olur,
Bu saatte insan unutur mu,
Bu saatte bir iş var,
Böyle ton ton, böyle dünya yükü, yüreğe vurulur mu?

Bahar,bir zemheri bakışla ,bir yalanla, kara, yoksul, avuntusuz,
Kimsesizliğin koynunda ,zavallı bir güçlüyüm ben serzenişiyle,
Sadece ona has bir iklimde ,kurban ediyor iyiye dair ne varsa işte...

Heyt uleyn kaldırın şu arabaları kaldırımlardan.
Caddeleri boşaltın,
Bir ağıt yaktım yerin yedi kat altına.
Ölüleri rahat bırakın.
34 sağa çek,sağa çek!
Ehliyet,ruhsat lütfen,üfleyin Fatma Hanım,arabadan inin.
Bittim!

Kaç ay oldu hala öğrenemedin şu dil bilgisi işini diyecek şimdi Ali Hocam,
Kaç yıl geçti sevilmeyi öğrenemedim diye cevap vereceğim bir çırpıda.
Şaşırıp kalacak.
Oysa yeteneksizim ben bütün hocalarım.
Kusura bakmayın hep yetenekli numarası yaptım.
Özrüm kabahatimden büyük olur hep,
İşte anlatım bozukluğunun hası.
Ne çatı uyumu var,ne edebiyata dair bir kaygı.

Sevgilim,papatyalar diyorum,
Papatyalar alır mısın bana?