24 Ekim 2009 Cumartesi

GERÇEĞİ KİRLETEN

Güldüğümüz anlardan düşünce ayrılığa,
Sana yalvarışlarım kaldı avucuma damlayan.

Sanmak...
En iyi yaptığımız şey bu,ahkam kesmek,kendi doğrularımız üzerinden bir değer yargısı oluşturup,evet kesinlikle böyle yapıyorsun deyip,yapılacak tüm açıklamaların önünü kesip "hadi bakalım, anlat şimdi. Senin neyin var " diye sormak.Ve siz karşınızdaki bir açıklama beklediği için,anneniz,babanız,kız arkadaşınız,erkek arkadaşınız ne bileyim işte, soruyu soran her kimse ,sizden bir açıklama beklediği için,derin bir nefes alıp, ona duyduğunuz, o bitip tükenmek bilmeyen sevgiden dolayı tüm samimiyetinizle "içinde bulunduğunuz" durumu anlatmaya başladığınızda, umursamaz bir yüz ifadesi ile karşılaşınca, üstüne, anlattığınız sizce doğru, onca yanlış olanı dinlerken, gülmeye başladığında, nasıl hissedersiniz diye sormak geliyor içimden.Nasıl hissedersiniz acaba? Bu keyifli(?) sohbeti yüreğinizin içinde oluşan fırtınadan uzak tutmaya çalışırken,içinizden tırnaklarınızı kemirmek,saçlarınızı koparmak,şöyle alabildiğince uzaklara değip gelecek bir çığlık atmak ya da gözünüze ilişen ilk şeyi duvara fırlatıp,kırgınlığınızı bir parça olsun somutlaştırmış olmak istemez misiniz?
Oynamak...
Eğer bir film izlemeye gittiyseniz keyifli,sahnede oyuncular en güzel kostümleri kuşanıp,en can alıcı repliklerle ,o büyülü ışıkların altında sizi etkisi altına alıyorsa mükemmel.Oturduğunuz koltuğun hemen yanında sürekli sizi suçlayan,bitir bu oyunu diye uyarılarda bulunan biri var ise eziyet.Kalkıp olduğunuz yerden "ben oyun oynamıyorum.İzlemeye geldim görmüyor musun " diye bir cümle kurmaya kalkarsanız (ki bunu yapamazsınız )kargaşa...Sizden hayatınıza dair gerçekler isterken elinize bir metin tutuşturup,evet gerçekleri anlat bakalım diyen, o metni okumanızı istiyorsa oyun.
Hayat...
Baktığımız yerden gördüğümüz kadarı.Benim için derede tepede çocukluğum,senin için terkedip giden sevgili,onun için yavrusuna sarılmak,bir başkası için para kazanmak,bir diğeri için sürekli çalışmak,bir diğeri için ağlamak...İçinde bulunduğumuz durumun yansımalarına bağlı olarak,bazen koşar adım, bazen adım adım yol alırken ,uykuya dalmak.
Aşk...
Aydınlık bir sonbahar akşamı,kuş sesi,toprak kokusu,simit yemeyi sevmek,dalgalara onunla bakmak,parklarda onunla yürümek.Birlikte diye cümleler kurmak konusunda en bonkör davrandığımız anlara salan,çok akıl başta halleri olanların kaldıramayacağı kadar ağır,en iyisini bilenlerin göremeyeceği kadar küçük,suskunluğu sevmeyen,çok konuşandan hemen gidiveren, narin,her an ölmeye hazır rengarenk bir kelebek.
Güven...
Kaç kere sarsılırsak sarsılalım,bin yemin edip tövbelerle doldursakta günleri,biri gelir yazımızı kışa, biri gelir kışımızı yaza çevirir.En yakınımızda taşımaktır öldürücü darbeyi.Çok sevdiğimiz arkadaşımız ya da çok sevmeyi paylaştığımız ( her kim olursa olsun) başımızı öne eğme nedenimiz olduğunda,her damlada yine ona, hep ona ağlarken, içimizin artık tükendiğini düşünürken,sürekli yeniden doğmak.
İşte bende yaptım.Yani bence olanları yazıp ahkam kestim.Ama bunu yaparken hiç kimsenin karşısına geçip ellerimi sallamadım.Ya da beni dinle dediğinde susturmadım karşımdakini.En yorgun zamanlarda ise dinlemek için daha çok eğildim.Yorgunum, sus demekten daha adil bir davranış değil mi? Zaman parçalara ayırıyor bütünlerimizi ve tekrar yapıştıralım diye başka parçalar koyuyor önümüze.Eski dağılan parçalarımıza ağlarken,birileri bizi izlerken üstelik,yeni parçalardan güzel güzel şekiller oluşturmamızı bekliyor. Çoğumuz, çoğunlukla meydan okuyoruz zamana.Hani konu olmuştur tarih boyu yazılana,çizilene,çekilene.En beylik lafları da ona karşı ediyoruz hiç çekinmeden.Şimdi ben şuraya yazıveriyorum."Seni alt edeceğim zaman" diye, zaman basıyor kahkahayı,hadi bakalım diyor, demek ki sıra sende.

Gitme diye cümleler kuruyor içim.
Senden sonra aydınlık kalır mı bende?

20 Ekim 2009 Salı

KAHIR

Son umudumuzu da kaldırdık rafa, 
Ayaklar altına serdiğin yeter deyip, 
Onurumuza attık tokatı.
Nasıl bir yıkılıştı. Ne devrilmeydi, o son kelimenin yokluğunda, 
Nasıl bir iç çekişti seninkisi? 
Ey namert ! Ey yüzü bulanık gönlünden. Taşırdığın derelerin, 
Azgın yataklarında, 
İpini çeken celladın dilinde,ölüm sana yakışacak en çok, 
Ölüm , seni paklayacak karaladıklarından diye savrulan,
Kelimeler tekrara düşerken, 
Yalvarmamanı çok yerinde bulan bir onay işareti ile 
Vaktidir deyip, 
Sattım mezarına, bedeninin kokuşmuş sevdalı kelimelerini. 
Duydunuz mu?
Can verdi bir katil, beni katil ederken. 
Kayalara sataşan çığlıklarımdan, 
Dalgalar umut etmeyin artık.
Elinin kiriydim.
Pasaklı,ucu yırtık elbiselerimle. 
Çıkardım üzerimden , şaşaalı yalnızlığının, 
İçine çeken yalanlarını.
Öyle bir beddua doladım ki dilime,
Başıma yıkılacak cehennem sanırım. 
Cezası ağır olacak, bu terk eylemine kapılıp oynaşmaların. 
Şehirlerin hepsi yıkılacak, lanetli gölgelerinde sakladıklarıyla, 
Üzerime boşaltacaklar nefretlerini.
Sodom ve Gomorra'dan beter olacağım. 
Affı mümkün olmayan günahlarımdan sayarken seni, 
Kahkahamla inleyecek, şeytana ait tüm zaferlerinin, 
Utanç verici başarısı.
Yerlere saçılan sancılarımızın, 
Son çırpınışında, oraya buraya çarpmalarında, Soluksuz sığındığımız an'lardan,anılara düşerken,
Sana zemheri bana karakış ise olanlar,
Farklı yazılan iki acının ortaklığından,
Her gün ölüp ölüp dirilen,
Bir koca yenilginin, Sahibiyiz artık biz.

Sana benden çok yakışan var mıydı ? 
Bana senden çok aşk bakan ? 

Elvedaya yanaşmayan dilimden,sonunu yazarken, 
Seni inkara zorlayan, benden dışarı salan, Sahipsiz çocuklar gibi,
Kalabalıklar içinde beni arayan gözlerinin akıttığı, 
Yüreğime taşıp duran, 
Kabul ettim elvedanı ağlayışından, 
Sürünerek yüz çeviriyorum. 
Hoşçakal dünyadan. 
Hiç olduk. 
Biliyorum.

19 Ekim 2009 Pazartesi

KIŞ MASALI

Saklarım koynumda, yenik düşen sevmemizi.

Yanar, yangın nedensiz büyür
Hiç şikayet etmeden,
Başa sararak, ilk bakış tazeliğinde, heyecanını gizleyemediğim,
Kalbin yuvasından ha uçtu ha uçacak, kuş telaşında,
Yaşadığımız anları gibi.
Yürürüm.
Yanar, yangın nedensiz büyür.
Ünlü "aşk" , ünsüz " aşk" harfleri satın alabileceğim,
Elden düşme bir kalbe talip olurken,
Devren " kiralık" tabelasını indiririm yürekten.
Sataşırım dili bozuklara, yolunu kaybetmiş kahramanların,
Ecellerini yazarım. Yaslarım kendi ölümüme başımı.

İçinden akıtırken zehrini,
Yeniden tutar elimden.

Saklarım koynumda, yenik düşen sevmemizi.

13 Ekim 2009 Salı

MUTLU YILLAR FATMA

Ve biter bütün geceler her sabah...

Aman Tanrımmmmm bugün benim dogum günüm!!! Eyvah dememek için kendimi korumaya çalıştığım tüm kelimeler " hiç bir yere kaçamazsın Fatma" diyerek etrafımda salına salına manken edasıyla yürüyorken ,bu doğum günü çocuğu (?) olma kargaşasından,saat on ikiyi vurduğu vakit sıyrıldım sanıyorum.Eyvahlar olsunnnnnn büyüdüm yerine, hoşgeldin beni yaşlandıran yeni vakit diyerek, bunun herkesler tarafından farkedildiğini bilmenin verdiği o garip, ağır sorumlulukla yarın için endişeler biriktirip, olgun bir düşünce oluşturmaya çalışıyorum. Neyyyyyyyyyyyy ( televizyon izlemeyen biri için orada bir şey görüp bağımlısı olmak ne kadar enteresan bir durum ?) Yemin olsun kanalını hatırlamıyorum ama programın adını biliyorum çok şükür "haneler":))) Tesadüfen izleyip bir dahaki programda "yaban" tiplemesini seyre dalıp gülmek için heyecanlanmaya bile başladım. Hatta bu ara Burhan Çaçan'ım ben nidalarıyla ortalıkta dolaşırken, kendime yeni bir slogan bulmuş oldum:)Burhan Çaçan'ım ben Burhan Çaçan:))))) Tekrar etmemi yanlış anlamayınız lütfen.Hani gerçekten yaşlanmış, bir önceki satırını bile hatırlamıyor ve bu yaşlılık işine hazırlamış kendini bu kız diye geçmesin aklınızdan.İşin güzelliği orada zaten.Yani tekrarda:) Şimdi bir yanım geçen günlerin ardından el sallama telaşında bir yanım gelecek için kaygılarıyla boğuşmakta.Buralardan gitmek hevesim de iyice başımın üzerinde kuşlar böcekler eşliğinde gezinip dururken,bir yanımı bu şehire bağlayan,doğumumla başlayan bu serüvenden çıkıp, yeni bir hayat isteği ile kaçıp gitmenin de çok kolay olmayacağını bilerek, al sana efkarlanmak için bir neden daha diyorum.Yaaaaaaaaaa ne olacak şimdi? Beşiktaş'ı unutabilecek miyim? Merdivenli sokaklarında oynadığım günleri mesela? Ya da bu yakaya geçtiğimizde mahalle arkadaşlarımla ilk tanışma şeklimin kavga ile olduğunu unutup başka bir diyarda sıfırdan başlamak mümkün olur mu? Bu yaşa gelmiş bir ben için sıfır noktasından başlamak imkansız!!!! :(((((( Neyse, hemen umutsuzluğa kapılıp bu güzel günü(!) zehir etmenin anlamı yok değil mi? Gi-de-ce-ğim!! Küçük bir kasabaya yerleşip,minik evimin bahçesine çiçekler ekeceğim ve bahçeye dadanan(musallat olan) böceklerden şikayetçi olmayacağım.Evimin bahçesinde çardağım olacak elbette ve orada kahvemi yudumlarken,umut dolu yazılar yazacağım.Tembellik ettiğim için hayıflanmayacağım üstelik:))) Sabahları evimin içinden dışarıya yayılan kek kosusuyla yoldan geçenleri baştan çıkarmakta pek bir keyifli olacak:)Radyo dinleyeceğim bir taraftan, şu sanat müziği parçalarını çalanları yani.Ah ne keyifli,sıradaki eserimizi X şehrinden, bayan X tüm sevdiklerine armağan ediyor diyecek spiker ve ben penceremi aralarken, dışarıdan gelen kuş sesleriyle birleşince radyomda çalan o harika şarkı, benim adım huzur olacak. Kimsenin yanına "yar" olamayan varlığımın bitmeyen gel-gitlerinden sıyrılıp,yarınsız hikayelerden,hep bir hayale batırdığım yüreğimin sancılarından,geçip karşıma "yanlış" yapıyorsun diyerek parmaklarını sallayan doğrucu Davutlarımdan,ulu orta yerde beni hatalarının ortakları kılanlardan çekip nem varsa,kendi parmaklarının gölgesinde yankılansın sesleri deyip gideceğim.Sevgilim demekten yorulmuş bir sevgili bırakıp ardımda,ne olurdu şimdi yanımda olsaydı diye düşünmeden yine yalnız bir ben alıp yanıma elveda diyeceğim. Şimdi sadece bir soru kalıyor aklımın köşelerinde peşinden koşturan beni.
Kim bu aşk bilmez?

9 Ekim 2009 Cuma

ESMERDİ ZAMAN

Kapanırdı kapılar,
Yoksulluğa el açan düşlerinde..
Her hikayeyi dinlerdi yüreğinden,
Karşılıksız suskunluğunu boynuna asıp gezerken.
Divane kahramanlar,deli ayrılıklar sıkıştırdığı,
Yenik kaleleri vardı şehrinin..
Ucu yakılmış mektuplar hayalinde,
Yeni zamanlarını takas etmek isterdi bazen,
Hiç yaşamadığı eskileriyle..
Çocuk hikayelerini severdi.
Mutlu olmak için yazılırdı hepsi,
Mutlu etmek için okunurdu minicik yüreklere..
Esmerdi zaman,
Siyaha çalan tüm renkleriyle,
Karşısında dikilip duruyordu..
Sualler bitmiyordu,
Kendi kuşatmalarını kutlayanlarca yakılan köşelerinde..

8 Ekim 2009 Perşembe

ALAMET—İ FARİKA(M)

Haczediyorum bayım gözlerinizi,
Kıvrım kıvrım bakışlarınızla.
Gülüşünüze el koyuyorum üstelik,
Sesinizi de alıyorum yanına.
Elleriniz de pek bir benim duruyor.
Ne de aydınlık uzanıyorlar öyle.
Yüzde yüz faiz uyguluyorum efendim,
Geri almak için nafile çabalara girmeyiniz diye.
Borçlu kılıyorum sol yanınızı, sol yanımda adınızı sevmeye.
Haczediyorum efendim tüm günlerinizi ,
Mahmur sabahlarınızı , yıldızlı akşamlarınızı.
Patikalarınızda yürürken çiçek kokularınızı,
Vadilerinize taşıyıp, boynuma diziyorum.
Alıyorum elinizden, affınıza sığınarak tüm ovalarınızı.
Pembeler salıyorum peşinize,maviler , yeşiller..
Yaseminler açıyor caddelerinizde,
Bulanıyorum izniniz olmadan.
Size ait ne varsa haczediyorum biriciğim,
Günahını sormadan.

5 Ekim 2009 Pazartesi

NEYDİ AŞK ?

Sadakat göstermekti.Kalabalıklar içine karışıp giderken, sadece onun gözlerini aramaktı her yerde..En beter ihanetleri göze alırken,yarın umudunu büyütmekti bir taraftan.İmkansız kıldığımız ne varsa , hepsinin mümküne cevrilişini hayretle izlerken keyif almaktı belki de..Yıllarca ezberimizde yer etmiş kelimelerimizin,kök salmış alışkanlıklarımızın kendi rızamızla yok oluşuna alkış tutmaktı , hoşgeldin derken sevgiliye..Uykulardan onun için uyanmaktı.Hiç yok yere saplanıp kalan sancılar eşliğinde..Onun için hazırlanmaya başlamaktı birazda, aynı kokuyu onun için sıkmak,saçlarımızı onun için taramak, onun için giyinmeye , onun için gülmeye başlamaktı..Karşısında öylece durup kaldığınız anlarda, şefkat dolu bakışlarla kuşatılmaktı tarifsiz bir hazla..Yetersiz hissettiren, ona ulaşmak için " daha iyi bir ben" ortaya çıkarma çabasında , bütün meziyetlerimizi hiçe saymaktı korkusuzca .. Elini uzattığında bir cevheri tutacağımızı bilerek heyecana kapılıp , terleyen avucumuzdan utanmaktı bazen de..Yaşımız kaç olursa olsun. Çocuk olmaktı.Gelişiyle bayram ilan edilen günlerde yaşarken..Savunmasız kalmaktı birazda.. Herkesin gözü üzerimizde sanma nedenimiz bundandı aslında, yanında savunmasız olmaktı. Onun gönlünden örülmüş duvarlarla korunuyorduk nasılsa..Hep aklı başında hallerimizi gören dostların " eyvah" nidalarına gülüp geçmekti arsızca..En korkak kılan da oydu, en güçlü sandıran da.. Aşk hep bir mucizeydi ve bazılarımız için imkansız bir hayale yoldaş olacaktı daima..