18 Eylül 2009 Cuma

KUŞ BAKIŞI AYRILIK

Söz ağızdan çıktı bir kere

Kurşuna dizildim.
En sevdalı cümleler ilmek oldu boynuma.
Daldırdım avuçlarımı kendi alevime,
Ölüme niyetlendim.
Ya sonra ?
Ya sonra ?
Büyüdü yangın, tutuşturdu boynu bükük yalnızlığımı.
Binaların tepelerinden, kuşbakışı yok oluşumu izledim.

Tırnaklarımı geçirdim toprağın göğsüne,
Sarstım inleyen acılarımı.
Dudaklarımı dayadım bahçedeki ağacın köküne,
Çıkardım attım varlığımı.

İşte o zaman yanmaya başladım.
Ayak parmaklarımdan yükseliyordu alevler.
Çığlık çığlığa can veren bedenimde,
Siliniyordu izler.

Karşımda düğün dernek,
Cesedim kaldı orta yerde.

Kemiklerimde is kokusu,tükürüyor gelip geçenler.

Uyandırmayın beni.

Söz ağızdan çıktı bir kere

17 Eylül 2009 Perşembe

SONSUZ


Yüzünüzde oluşan tebessümü, hiç farkında olmadan yaşa karıştıracak bir filim "SONSUZ" Yonetmenliğini Cemal Şan'ın üstlendiği filimin oyuncu kadrosu ise çok iyi oluşturulmuş.Başrollerini İsmail Hacıoğlu, Şevket Çoruh, Ferhat Gündoğdu, Süleyman Turan ve Ayça Bingöl'ün paylaştığı filimde, henüz çocuk yaşta töreleri yüzünden, ablasını öldürmeye teşvik edilen Serhan'ın iç acıtan öyküsünü izleyeceksiniz.Hayatın insanlara bazen seçme hakkı vermediğini çaresiz bir buruklukla izlerken gözyaşlarıma engel olamadım. Filimin pazartesi günü yapılan galasına basının ilgisi ve sanat camiasının değerli isimlerinin katılımı çok yüksekti. Filimin sonunda Bülent Ersoy'un şen kahkahasının yerini gözyaşları almıştı.İsmail Hacıoğlu ve Şevket Çoruh'u izlerken hayranlığım biraz daha artarken, Ferhat Gündoğdu'nun oyunculuğu filmin her anında içinize işleyecek, duru bir oyunculuk örneğiydi.Yapımcılığını İsmet Gündoğdu'nun üstlendiği,senaryosu Can Sinan imzasını taşıyan ,görüntü yönetmenliğini ise Refik Çakar'ın yaptığı filim yarın görücüye çıkıyor. Yeni dönemin ilk sinema filimi olan SONSUZ'u izlerken en az benim kadar keyif almanız dileğimle..
Önemli bir hatırlatma: Filimin sonunda Leman Sam'ın o büyüleyen sesinden dinleyeceğiniz şarkının sözleri ise Şevval Sam'ın yüreğinden dökülmüş..

16 Eylül 2009 Çarşamba

SOL YANI YIRTIK ATLAS

Uzundur gece.
Sabahı sadakatsiz bir gözde kaybedenler için.

Diğerleri uyurlar. En sevdikleri düşleriyle.
Yastıkları rahatsız etmez,
Çarşafları kayıp durmaz bedenlerinin altından.
Ne koyun saymaya ihtiyacları vardır ne kuzu.
Uyurlar mışıl mışıl.
Bizim gibileri de,
Dolanıp dururlar. Paranoyalarının güçlü sesinde,
Etrafı saran kuvvet-i belanın şevkatli kollarında,
Çekinme buyur gel ederler azılı yalnızlıklarını,
Aman efendim ne iyi ettiniz. Bugün de beraberiz eşliğinde,
Bir hatır kahvesi yudumlarız birlikte.
Sabahın canı cehenneme dostum.
Geceden mübarek vakit mi var?
Bu gece ki içimde yangınlar,
Zehirini içtiğim dudaklardan hatıralarımı taşırlar.
Vebali büyük , zor yoldaş etrafındakiler büsbütün.
Diğerleri uyurlar.
Tatlı düşlerinin o doyulmaz, o inanılmaz hafifliğinde,
Biricik saydıkları neleri varsa artık,
Ya yanıbaşında, ya yarın kavuşma umudunda,
Traş olur adam, saçlarını tarar kadın.
Sabah mutlu uyanırlar. Hele de bir çift ise onlar.
Kahvaltılar edilir. Şöyle ballı kaymaklı,Yumurtası kıvamda.
Aydınlığı da boldur günün. Yok isterse kış olsun.
Güneş hiç batmaz onlara.
Zat-ı hallerini çok sevdim ama,
Daha fazla yazıp ne onları rahatsız edelim,
Ne de küstürelim yarenimiz geceyi.
Yıldızları var gururlu, başı dik.
Sessizliği en benim diyeni iki büklüm eder.
Her yerde her an korkarsın da , geceysen,
Geceyle isen , vur patlasın çal oynasın.
Korkulur mu?
Uyanırım diye düşlerimden kaygın yoktur.
Çok sevdiğin yastığın yoktur.
Çarşafın haindir bilirsin ve bu çokta mühim değildir.
Kahvaltıları unutalı yıllar olmuştur.
Hafızan maden işçilerin tarafından oyulmuştur bir güzel.
Gözlerinde başa sarıp duran, ellerini havada bırakan bir gidiş.
Küfür kıyamet her yudumunda.
Tünelin sonundaki ışığı görmek için,
Miyopunu yormanın da gereği yoktur.
Tünel yıkılmıstır.
Konu kapanmıştır.

13 Eylül 2009 Pazar

DİLİ TUTUKLU

Ne zaman koyulsam yola,
Bir adımım diğerinden ürkek,kaygılı.
Nereye gideceğimi bilerek çıktığım yollardan,
Geri dönüşlerde ya da ilk gördüğüm sapakta,
Elini uzatanların tutup elinden,
Yola devam edişlerde buluyorum kendimi.
Kimine gülüp geçerken,
Kimine ağlamalara doyamadığım hatıraların,
Akıla düşüveren can yakmaların,
Bugünler için biriktirilmiş hayallerin,
Olanaksızlığında kaybolup giderken,
Çok sevdiğim,
Anlamını anlatmak için çırpındığım,
Adamın adı bile silinip giderken.
Ben gecenin gelişiyle,
Tekrar ertesi gün hangi yola ,
Hangi saçma,hangi gerekli bahanelerle 
Çıkacağımın planlarını yaparken,
Uyumak istiyorum.
Sevgili yüzünde saklı hayallerle buluşmak için,
Uyuduğum rüyalarda,
Kabusun içinde bulunca kendimi ,
Uyumaktan vazgeçtiğim gecelere eşlik eder oldum.
Ey sevgili !
Senin aralık kapından esen rüzgarın şiddetinden,
Sarsılıyor kilitli kapım.
Camlarım kırılacak sanıyorum.
Nereye kaçacağım bilemeden tanrıya sığınıp dualar ediyorum.
Lütfen diye. "Lütfen dinsin bu rüzgar."
Sevgilinin kapısı aralık bütün aşklara,
Oynaşmalara,sarılıp uyuduğu başkalaşmalara.
İşte bu zorluyor evimin kapısını ,
Şiddeti eziyor geçiyor evrendeki herşeyi.
Biri vuruyor camıma, bakamıyorum korkudan.
Canımı yakarsın, git buradan demeye bile dilim varmıyor.
Şimdi yaralanmakla meşgulüm yeter artık.
Ne bu rüzgara dayanacak kadar güçlü,
Ne de sana bakacak kadar istekliyim ben.
Bitsin sevda yolculuğu.
Bu limana demirleyelim bir müddet.
Yalnız kalmak endişesiyle kaybolup gitmektense,
Gitgide gücünü kaybeden rüzgarın uğultusunda saklanalım biraz.
Sen gözlerini üzerime diken adam.
Gelecek vaadediyorsun bakışınla,
Israrla kapımı vuruşunla,
Küçücük düşlerinde büyütüyorsun biricik saydığın sevmemi.
Oysa ne çok kabuk var görmediğin,
Görme diye sustuğumu bilmeni istemediğim.
Kısık gözlerinden yansıyan,
Beni al isteğinden bi haber duruşumun zorladığı,
Yara bere dolu bir yüreğin sahibiyim ben.
Elini her uzattığında,
Ilık bir İstanbul akşamının eşlik ettiği,
Kelimelerini beslerken koca yüreğinle,
Susmak istiyorum uzun uzun.
Bırak suskunu olayım ben bu sevdanın.
Kelimelerden yoruldum.

12 Eylül 2009 Cumartesi

HUZURSUZ MUSUN ? EVETTTTTT

Bu aralar kendimle başedemiyorum.Bu ne garip bir bünyedir böyle demekten de alamıyorum kendimi üstelik.Hey ruhum ! Nedir benim senin elinden çektiğim ? Papuç kadar dil var tabi karşı cevap gecikmiyor hiç. Ya senden benim çektiğim nedir diye? Edepsiz bir soru cümlesi bu elbette. Hangimiz hangimize hükmedeceğiz diye düşünürken,aramızdaki savaşın ilk topunu patlatarak ,cesaret dolu bir adımla atıyorum adımımı. Miğdeme saplanıp kalan bu krampların,o baş ağrılarının,uykusuzlukların...  Ah sayamayacağım kadar çok ettiği kötülüğün cezasını çekmesi için onu olduğu yerde bırakıp,demokratik bir harakette bulunmadan( onun benimle savaşmasına izin vermem hem demokratik hem de çok centilmece bir davranış ne de olsa),al sana cevap demekte geçmiyor değil hani aklımdan.Neyse ki hala kendi içimde bir yerlere saygımı yitirmediğim için bu savaşı meşru kılıp, yolumuza bakalım diyorum.Değerini yitiren bunca gürültülü devrilişin içinden çıkmak biraz zor olacak gibi görünse de eskiden kalma birkaç neşeli alışkanlığıma sarılıp işin içinden çıkmayı planlıyorum.Karşı rakip saldırıya geçerken ne kadar sessiz olursa olsun,anlıyorum hangi kıyımdan vuracağını.Ben dört tarafı sularla çevrili bir ada ,o içime hapsolmuş bir mahkum.Bunu söylediğimde aldığı darbe ise cabası.Hatta burada keyifli bir kahkaha atmak için hiçbir engel yok değil mi? Tam olarak şimdi miğdeme bir tekme yedim.Of of of ama umrum dışı diye buna denir :) Hain planlarını( uysal anlarımda )öğrenmek için kendisiyle konuşuyorum.Onun haricinde çok fena küsüştüğümüz için muhatap olmuyoruz birbirimizle.Zaten iki medeni insan gibi konuşmayı becerebilseydik ( imkansızların efendisi) bu savaşa gerek kalmazdı değil mi? Bana bak ruhum ,uğraşma benimle.En keskin virajlardan nasıl döndüğümü pekala biliyorsun. Ve sonunda yaralanacağımı hatta öleceğimi bile bilsem kaç kilometre hızla gidersem gideyim, çarptığım yere layıkıyla yapışıp düştüğümde bensiz kalırsın. Bu senin de sonun demektir.Bilmem farkında mısın? Saçımı çekmek ne demek? Bunu ilk defa yapıyorsun ve bu hiç hoşuma gitmedi haberin olsun! Eski günlerimizden bahsedip,kanını yaşına karıştırmak var ya neyse bende kalsın yine sahiplik.İnanılmaz bir üstünlük sağladığımın farkındayım.En azından dikkatlice bakarsan cümle aralarında senin sahibin olduğumu vurgularken aldığım keyfi anlamanı beklersem çok şey istemiş olur muyum? Nezaket lütfen! Kimden öğrendin sen bu kadar asi olmayı Allah aşkına? Felsefeden,tarihten,edebiyattan,matematikten,sanattan yani ilimden irfandan yardım alıp,bilimin mucizelerinden faydalanıp seni ıslah edeceğimi anladığından olsa gerek,beynimin içini saçmalıklarınla doldurup duruyorsun.Kalbimi hepten dağıttığın gerçeğine karşılık,bir savunma bulmaya çalışıyorum.Eline geçirebildiğin tek kalem o ve sen öyle sıkı tutuyorsun ki onu elinde.Niyetin bozuk olmasaydı yapmazdın elbet ama bu kadar mağrur olma canım,bugün kuşattığın yarın efendin oluverir.Üstelik emrine amade eyler seni, kaprisleriyle canına okur görürsün gününü.Üstüne basarak yineliyorum kısa bir hakimiyet bu seninkisi,geçici bir zafer sarhoşluğuyla eğlendiğini görmek,hiç sahibi olmadıkları bir hayatı yaşayan insanların yaşayışlarını izlemek gibi.Mış gibi.Dün gece, eski, çok eski bir arkadaşımla konuşurken aklıma geliverenleri unuttuğumu vurgulaman da çok sinsi bir davranıştı.Belirtmeden geçemeyeceğim.Şimdi zamanın gerisine gidip,kısa saçlarım,mavi tişörtüm,düşük bel kotum ve boynumdan geçirip,belime kıvrılmasından hoşlandığım halamın ördüğü siyah,renkli boncuklarla süslü çantamı hatırladım.Okulun yokuşuna tırmanırken( çok anlamlı oldu be okulun yokuşu ,gerçekten yokuştu )sen ve ben çok iyi anlaşırdık.Aramızda öyle bir uyum vardı ki kıskanırdı görenler.Gülüşüme ışık olurdun,bakışımı beslerdin,okey ve tavla oynamak için dersi astığımda bana destek olurdun üstelik ve en önemlisi herkes bir tek taşı çalabilmek için kıvranırken bir balya götürmeme hayretle bakarken ,süpersin sahip demekten alamazdın kendini.Para atıp şarkı dinlediğimiz şu aletin adı neydi hatırlamıyorum.Aslına bakarsan hiçbir zaman bilmedim galiba. Neyse ona biz parayı veren parçayı çalar diyelim.İşte orada seçtiğim şarkıları bugün dinlerken birbirimize bu kadar ters düşmemiz neden?Öğle aralarında yemeğe gittiğimiz minik lokantamızda, güle oynaya kesiştiğimiz üst sınıf delikanlılarına göz süzerken yanımda olduğunu unutmadan,illa portakal suyu fındık ikilisini tatmamız gereken o muhteşem zamanlarda yaşadıklarımızı hatırlayıp kendine gelmeni rica ediyorum.Hemen ukala bir gülümseyişle ele geçirmeye çalışmasan iyi edersin.Bu mantıksız savaşın kaybedeni her halukarda ben olacağım öyle mi? Gülüyorum.İşte buna sadece gülüyorum.Başka bir beden senin meskenin olamayacak.Diyorsun ya sen olmadan da yaşarım ben.Ah akılsız ruhum ben olmazsam muallaksın sen.Benimle birlikte varsın.Ben olmazsam adın olmaz.Kokun olmaz.Kimin kazanacağı ya da kimin kaybedeceği çokta önemli değil.İki dudağımın arasında bizim sonumuz.Huzurla terketmek istiyorsan bu bedeni yeter artık sus!

6 Eylül 2009 Pazar

ÇİLEK TARLASINDA DÜŞLER

Uzun bekleyişlerin ardından,
Yeşile dönen çarkların gürültüsünde,
Payıma düşenden alıyorum.

Uyumak için hiç acelem yok.Kendimi kandırıyor olabilir miyim? Bugün ah bu gün.Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini bir kez daha anlatmak için saatlerin hızla akıp gittiği şımarık gün.Hey! Kederimden ölüp gidiyorum tarzında şeyler yazmak istiyorum.Şöyle acıklı,içimi acıtan şarkılardan dinleyip, ağla artık ağla hadi diyorum kendime. Cık cık cık ( çoçukluğumun en baş belası kelimesi.Kızım biri sana bir şey sorduğunda cevap ver.Öyle omuzlarını çekip cık deme, çok ayıp.Cevap:CIK)...En iyisi azcık televizyon izleyeyim dedim.Offf bana göre değil.Ama öyle bir bağımlılık oluşturacağım ki şu televizyonla aramda,herkes şaşıp kalacak.Bu akşam haber bültenimizi hiç aralıksız tv izleyen kızın haberiyle açıyoruz. Ah iğrenç oldu bu hayalet hayalim.En iyisi en kötüsünü yapayım bir sigara içeyim efkarlı efkarlı dedim.Eyvah,yok.Ama köşelere sıkıştırılmış kurtarıcılar aklıma geldi.Gülümseyerek yaktım.Ama hala efkar yok.Aksine zaptedilemez bir mutluluk,mevsim mayıs, ben çilek tarlasında koşturup duruyorum.Üstelik avuçlarım inanılmaz çilek kokuyor.Şu en minikleri çokta lezzetli.Birazdan(yani ben çilek yemekten,koklamaktan baygın düşünce)birazcık yağmur çiseleyecek.Eminim olacak,ipin ucu kaçtı çünkü:)Sonra toprak kokacak ortalık,mis gibi.Hiç aklıma gelmiyor gözleri,içinde kaybolduğum bu yerde.Hüzünlenemiyorum bile,adını anmıyorum.İçimden bile geçirmiyorum.Bir bankta,uzanıp dizlerime uyurken,bizim köyün hikayesini anlattığımı bile unuttum.Ne o bana kıymetlisin dedi.Ne ben ona sevdadan söz ettim.Karşılaştık mı gerçekten? Yoksa, yolda geçiştik mi? Bütün o mahvettiğimiz şey neydi? Kurtulduk mu bizden? Ne yapıyordur masamıza gelen esmer,güzel,küçük kız? Şimdi etkiledin beni diyerek ona mı göz kırptım ben, ona mı gülümsedim? Tek kişilik bir tatlıyı, üç kişi, bir ordu doyurmuş sevinciyle,nasıl öyle huzurla yedik? Çilek tarlasında tam benlik bir ağaç(babaannem hala köydeki bütün ağaçlara çıkabiliyor ve ben çok çok küçükken öğrendim bunu ve sadece bu değil çortluğa(diken vs.ile harab olmuş bakımsız yer=tehlike yani)uçmakta da üzerime yoktu hani),koşarak tırmanıyorum sevinçle.Ne güzel etrafta kimsecikler yok.Hem işin en zevkli yanı ne biliyor musunuz? Kiminse bu tarla gelip gördüğünde ne yapacak bilmiyorum.Büyük ihtimal bir tarla dolusu çileğini tükettiğimi görünce sen ne yaptın buraya diyecek.Ben de aaaaaaaaaa ne münasebet canım,şimdi geldim ben.Yoldan geçiyordum.Azıcık dinlenmek için oturuverdim.Hem görmüyor musun yagmur yağıyor diyeceğim? Yazık hepsini telef etti.Ama yağmur da ne güzel yağıyor değil mi diye soracağım? Pat pat pat...Mümkün değil beni yakalayamaz.Çok hızlı kaçarım.Nede olsa canavar hızında bir çocuktum.Dedem yakalayamadı bir yabancı mı beni yakalayıp dövecek? Buna izin veremem:))) Martılar...Şimdi uçuşuyorlar.Seslerini duyuyorum.Yok bu gerçek.Arabalar geçiyor evin önünden,martılar uçuşuyor.Birazcıkta acıktım galiba,ama su içeceğim.Yarın güzel bir gün olsun.Çilek tarlasının sahibi gelip beni pataklama girişiminde bulunmadan kaçsam iyi olur.