18 Aralık 2013 Çarşamba

FESLEĞEN

 Fesleğen aramıştık birlikte,civardaki bütün çiçekçilerde.Yoktu.Son demleri artık demişti uğradığımız yerlerden birindeki çiçekçi.Neyse dedim,sonra alırız biz de,mevsimi gelince,tekrar ısınınca ortalık,ılık ılık rüzgarlar esince.Tuttu elimden ,yürüdük.Yine boş kalmıştı pembeli saksımız.İçine fişlerini,faturalarını biriktirmeye devam edecekti.Hem fesleğini olmasa ne olur,çiçeksiz kalsa ne olur ki ? Her baktığımda seni hatırlıyorum zaten derken o, tebessüm edip,sarılmıştık huzurla.
Hatırımın arasına dağılıp duruyor eyvahlarım.Hatıralarım arasından silinip gidiyor bakışları.Ürkek bir inkar ,sessiz bir ah kaplıyor içimi.Hep aynı güne geri dönüyorum.Saksılar kırılıyor,çiçekler soluyor,bırakın fesleğeni ot bitmiyor yeryüzünde.Yüzünde yabancı bir gülümseme,sesi de değişmiş üstelik ,koynunda bin günah.Uyuşmuş,uyuşturulmuş artık ne zıkkımsa gık bile çıkaramayan bir ben.Bende bir kalp var mı,atar mı,bağırır mı,ağlar mı,ağlasa susar mı,gönlünün tükürdüğü yerden alsam işe yarar mı,biri şu uğultunun sesini kısar mı,biri bana bir iyilik yapıp çığlığı basar mı?
Süt içmeyi seviyorduk,rakı içmeyi de.En sevgili restoranlar listemiz vardı elbette. Hem bizim gibi bir çift daha yoktu.O kadar aşık,o kadar uyumlu.Evet çok kavga ederdik,hatta kavga demek az bile kalır .Öyle bir yakardık ki birbirimizin canını,öyle bir yeter be derdik ki kıyamet kopuyor sanırdınız.Sonra sarılırdık,sakın gitme derdik birbirimize.Dışarda insanlar kötü derdik,hem dayanabilir miydik,birbirimizi elde görünce? Tövbe ederdik hemen,Allah korusun susalım derdik.Dedikodu ederdik biraz tamam bazen çokça ama hep bizdik yine konumuz.Ne işimiz olurdu ki onunla bununla.Hep kendimizleydi kavgamız da barışımız da.Bulmaca çözerdim ben hafta sonu kahvaltılarından sonra,garip garip uzanırdım koltuğa,ya kolum uyuşurdu ya bacağım.Kalkıp masada oturayım ,güzel güzel çözeyim derdim yoktu.Tek derdim onun karşısında olmaktı,hemen karşı koltukta,gazetesine minder fırlatayım,bi koşu gel beni öp diyeyim,kahvemizi yudumlayalım diye sonra.
Garip bir rüyaydı.O sabah  uyandığımda içimde hissettiğim acının,boşluğun,huzursuzluğun tarifi yok. Bir şey olmuştu bana,sanki akşam başını yastığa koyan ben başkaydı,sabah uyanan ben başka.Hareketlerim yavaşlamıştı ve elimde değildi hiçbir şey,kontrolüm başkasının elindeydi sanki.Ne oluyordu bana böyle,bu huzursuzluk nedendi?Altı üstü saçma sapan bir rüya görmüştüm.Sesi o gün onun sesi değildi.Ona aşkım diyen ben değildim.Beni özleyen o değildi.Ona koşan ben değildim.Hani gün hayırlıdır ya geceden,hani öyle derler ya.Ben bir kabusa uyanmıştım ve gün bitmiyordu inatla.
Nazlı nazlı hasta olurum ben.Hoş biz kızlar hep nazlıyızdır ya aslında.Ben bir fena olurum.Canım çok yanar.O bana  bakardı,bakamayacak kadar uzağımdaysa dua ederdi,arardı.Ah benim güzel aşkım ,kıyamam,benim canım acısın sana bir şey olmasın derdi.Güzel laflar ederdi.Güzel güzel severdi.Bana ait sözleri,gözleri,elleri vardı.Ben yokken hep çok özlerdi.Çabuk gel derdi.Bir daha hiç ayrı kalmayalım,bir daha hiç derdi.Özeldi.
Derin,tarifsiz uğultudan başka bir şey duyamıyordum.Birden bir kadın devrildi üstüme,anlayamadım kimdi,neydi,neredeydim? Sonra diğerleri.Sonra yazılar belirdi,sonra başka başka sesler.Anlamıyordum.Beynim yoktu benim.Kulaklarıma birden ne olduysa olmuştu.Ellerim tutmuyor,ayaklarım yürümüyordu.Sürekli üzerime birileri devriliyordu.Nefes alamıyordum.Artık nefes alamıyordum.Sanırım artık yaşamıyordum.Ölmüştüm ve cehenneme düşmüştüm.
Fesleğen  (Ocimum basilicum), ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından tek yıllık ve genellikle ılıman bölgelerde yetişen bir bitki türü.Yemeklerde kullanılmak üzere tarımı yapılan fesleğenin kökeni Asya'nın dönenceler  arasında kalan bölgelerine dayansa da, günümüzde yeryüzünün öteki ılıman bölgelerine de yayılmıştır. Soğuğa karşı çok duyarlı olan fesleğen bitkisi, en çok sıcak ve kuru ortamları sever.Fesleğen bitkisi, bir yerli Anadolu bitkisi değildir. Anavatanı olan İran dolaylarından gelmiştir. Akşamları açıkta yenilen yemeklerde masaların fesleğen ile süslenmesi, bebeklerin yanına fesleğen konulması, yaz aylarında evlerin açık camlarının önünde fesleğen saksılarının olmasının sebebi fesleğenin yaydığı güzel kokunun yanında sinekleri kovucu özelliği olmasıdır.(Kaynak/Vikipedi)
Artık beni tanıyıp da bilmeyen yoktur.Simit canavarıyım ben.Öyle canım çeker ki.Her gün üç öğün beş vakit yesem bıkmam.O cinsten yani.Simit olurdu bütün kahvaltılarımızda.Uzun uzun sohbetlerimize eşlik ederdi.Ortalığa kokusu yayılırdı.Onun kokusuyla birleşince susardım.Bakardım öylece.Niçin öyle baktın derdi.Gülerdim.Duamdı o benim.Duama şükrederdim.
Aylar geçti.Biliyorum yıllar da geçecek.Gülümsüyorum.Bazen kahkahalar bile atıyorum.Bazen çok acıyor içimde bir yer ama ne yalan diyeyim katlanabiliyorum.Uğultular seyrekleşti.Çok azaldı demek daha doğru olur.Kabullenme kısmında sıkıntım olmasa (ki bu konuda çok yol aldım belirtmekte fayda var) daha iyi olacağımı da biliyorum.Hep bir kıyas hali oluyor insanda,zaaf işte.Ne alakası var diyorum sonra.O fırlatıp attı diye kıymetsiz değil ki gözlerindeki ışık.
Üzüntüden iki büklüm olmakta bizim için sevinçten göklerde uçmakta.Yaralanmakta bizim için yaraları sarmakta.
Derin kederleri yazarken kelimeleri acemileştiriyormuş insan.Ve dün bir arkadaşım Allah'a emanet ol dedi.Ardından ekledi.Biliyor musun? Allah'a emanet ol dersen sevdiğine onu görmeden ölmezmişsin dedi.Allah'a emanet ettiklerinizin ihanetine maruz kalmamanız dileğimle.





10 Aralık 2013 Salı

İKİ YARINSIZ

Hayat akıp gider.
Yine camından aynı manzaraya bakar,
Okuyamadığın plakalarında yoldan geçen arabaların ,
Yolculularının yolculuklarıyla hayallere dalarsın.
Yine yüreğinin üstünde tamtam dansı yapar karıncalar.
Hadi, çekilin gidin yuvanıza dersin.
Yuvaları yok, biri yüzüne bakar.
Ağlanacak haline gülüyor bunlar derken ,oturur gülersin.
Sen de ağlayamazsın.
Bir gece gelir şehre ,bir türlü gitmek bilmez.
Dünyanın hangi köşesi burası diye sersem sepelek düşünürken ,
Belalı gerçek geçer karşına, bu akıl almaz unutmalarının hesabını sormak için.
Elin boynuna varır.Boynunda asılı duran matemin parlar aynada.
Hadi git, koş ona derken içinden bir ses,diğeri otur olduğun yerde diye yapışır yakana.
Kelimeler tarih boyunca böyle anlarda lüzumsuz görülmüşlerdir aslında.
Ne yazsan eksik kalır,ne söylesen izahsız.
Hiç tanımadığın adamlara/kadınlara en sevdiğin türküyü mırıldansan ne yazar?
Ne anlar anlatmak istediğinden?
Sen onca zaman biriktirdiğin her şeyi
Bir çırpıda el eline versen ,al hayrını gör desen,kıymet mi bilirler sanıyorsun?
Daha da vahimi mutlu mu olursun zannediyorsun?
Böyle beğenmedin mi? 
Yine karşılaşsak,yine aynı olsa sokaklar,
Yine aynı kalabalıkta birbirimize gülümserken bulsak birbirimizi.
İşte karıncalardan daha vahim olan yerde olmak diye buna denir değil mi?
Hiç bitmiyor bu sonbahar,hep bir kışa hazırlık telaşı.
Trafik her geçen gün daha da sorun.
Bazen alıp başımı gitmek istiyorum.
Gülüşünün kıyısından,bakışının doğuşundan başka bir yere,
Ellerinden çok çok uzağa.
Koyu koyu sevda hikayeleri dinliyorum bu sıralar.
Mucizeler,yarım kaldı zannedilirken tekrar tekrar başlayan sonsuz aşklar.
Hepsinde ayrı taşıyor gözlerimden okyanuslar.
Sonra süslen püslen işte...
Sigaramı alıyorum yanıma,çantamda gazı bitmiş bir çakmak.
Ve elbette en güçlü gülümseyişim.
Bazen bütün şehir uykuda sanıyorum.
Bazen de bir tek ikimiz uyanıkmışız gibi hissediyorum.
O zaman bir sigara daha  yakıyorum.Seninle birlikte içiyoruz.
Adı sanı belli kendileri yok çocuklarımız,
Davetlileri hazır gelinsiz/damatsız nikah salonumuz,
Kadehleri kırık bir şişe şarabımız.
İki yarınsız.