28 Ocak 2010 Perşembe

KAYIP DUVAK

Kendimden kaçıyorum ben.Senden ayrı düştüğümü anladığımdan beri,senden değil benden kaçıyorum . Ne zaman biz onca savrulduk dersin sevdiğim?Seninle yaşadığımız bin bahar,bir kışla unutulup gidecek miydi? Değmiyor muydu tarifsiz bir aşkla gözlerimiz birbirine, yaşadığımız bütün ayrılıkların sonunda? Dua mı diyorsun sen ayrılığımıza,kader mi diyorsun? Biz ayırmadık mı bizi bizden? Bir sen, bir sen derken,bir benden olunca yerle bir olan gönüllerimizi,nihayetinde biz susturmadık mı zorla? Gitme demediğin,yapma demediğin,bütün ayaklanmalarıma,bütün isyanlarıma bir tek kelimenle,bir tek kal işaretinle son verip,yeter deyip kurtarsaydın bizi,şimdikinden daha kötü olmazdı değil mi sevgili? Senin yokluğun benim ömrümün belalısı.Birlikte geçireceğimiz günlerin ,iki dudağının arasında can verip gitmesi hangi nefret yazgının suçu? Hangi kaderden bahsediyorsun ? Seninle uyuduğum akşamların,sana varan sabahlarından kovup beni,bu akşamlara salmasaydın ne olurdu söyle ,söyle be sevgili? Dayanamıyorum artık,yokluğunun zehrinden içerken yudum yudum,hergün senden daha uzağa,daha da tuzağa varan yollarda yürümekten yoruldum.Şimdi beni başkalarına yar eyleyip,beddualarla yollarını lanetlediğim ellerin koynuna mı yar olacaksın sen de ve biz buna yazgı mı diyeceğiz söyle? Yıllar geçip giderken,bizi unutacağız üstelik öyle mi? Alnıma kondurduğun buseleri,senin kıyafetlerinin içinde oyunlar türettiğim akşamları,papuçlarının içine bıraktığım notları,eve varır varmaz ,hadi bakalım çay yapma vakti dediğinde,en lezzetli çayları birlikte yudumladığımızı,kabuslarımdan irkildiğimde,ben buradayım demeni,sarılmalarımızı,bozuk paralarını çantama doldurup,illaki gezmeye gitmek zorundaymışız gibi dışarı çıkıp,kavga ederek eve döndüğümüz o akşamı ,krem rengi şapkamı,okuduğumuz şiirleri,hadi okuduklarımızı geçtim ya birbirimize yazdıklarımızı,birbirimizden habersiz,birbirimiz için kurduğumuz hayalleri,seni, beni,birlikte uçurtma yapıp güleceğimiz geleceğimizi,çocuklarımızı,bahçende açan gelin duvaklarını aldığımız günü,aç kaldığım o akşam yaptığım kaprisi,avuçlarıma yağmur biriktirdiğim yolculuklarımızı ,yazımızı,kışımızı,deniz kenarında koşturduğum anlarda beni seyreden seni,şımarık beni...Hepsini ama hepsini unutup ,başka hayatlara sokulmaya devam edeceğiz ,öyle mi? Şimdi gözlerimin önünde yerle bir olan düğünümüz,birden bastıran yağmurla çamurlara karışan gelinliğim,papatyalardan örülmüş tacım sırılsıklam olup giderken,kayıp duvağımı nereden bulacağım ben?

23 Ocak 2010 Cumartesi

GÖNÜLLÜ AYRILIK

Gönüllü yalnızlık , gönüllü pişmanlık doğuruyor. Gönüllü yalana düşenlerde.

20 Ocak 2010 Çarşamba

HUDUTSUZ " HAYDUT"

Seni sevme arafesinde,
Kaç kişinin kıyamet günü geldi dersin?
Yine çetele tutma vakti gönlümün.
Gelecek mi diye çizikler atma vakti günlere.
Neden gittiğini bile bile,
Geri gelsin diye bütün inandıklarımı seferber eyleme vakti.
Ne uzun, bu vakit denen kavram,
Söz konusu beklemek olunca,
Ve ne kadar kısa istediğine kavuştuğunda..
Beni bekle bile demedi oysa..
Gidiyorum demeyen biri için zor olurdu elbette..
Yas tutmayı mı seviyorum ben?
Kendime acıyarak yaşamak hoşuma mı gidiyor ?
Ben hudut bilmeyen bir aşkla bağlıyken ona,
Nereye gitti o haydut,başka bir aşk denir mi bu kaçışa?
Yine mi bu yalnızlık salatası düştü benim payıma?
Hep bir aşk diyeti,
Hep kalp kitle endeksim fazla çıkıyor sahip olduğum yazgıya..
Nereye saklanmalı bu defa?
Sorularla başbaşa kalmaktan mı yoruldum ,
Cevap bulamamaktan mı?
Kim siliyor gözün yaşını,
Sele ortak eden mi, yeni bir el mi aramalı yoksa?

18 Ocak 2010 Pazartesi

MAVİ ÇİÇEK "RÜYA"

Camı karanlık bir boşluğa açılıyor.
Yüklüğünde yorganlar, naftalinlenmiş
Ama ne fayda,küf kokuyor ortalık.
Daracık bir oda üstelik,bu arka oda.
Yerde halısı yok.
Çıplak,betona değiyor ayaklarım.
Tek kişilik bir yatak yerleştirilmiş,kapının tam karşısına,
Yastığına değdiği anda başım,içimi yakıyor soğuk.
Plastik bir sürahinin içinde,
Berraklığını yitirmiş,kokuşmuş suya takılıyor gözlerim.
Elimdeki muma püf yapıyorum.
Tak tak tak!
Anlayamıyorum ilk önce,rüya mı görüyorum derken,
Anlıyorum sabah olmuş.
Ses kesiliyor.
Gitti sanıyorum.
Tak tak tak!
Kahvaltı vakti.
Birkaç günlük bir dilim ekmek,biraz peynir,
İçinde çilek olmayan çilek reçeli,birkaç zeytin.
Hala su kokan bir bardak çay.
Teşekkür ediyorum.
Bir çerçeveye takılıyor gözlerim.
Yatakla duvar arasındaki boşluğa zar zor sıkıştırılmış gibi.
Merakla eğilip,alıyorum.
Yüzümle karşılaşıyorum belli belirsiz.
Parmağımla bir çizik atıyorum.
Sonra çoklaşıyor parmak izlerim.
Derin derin nefes almaya başlıyorum.
Ve bir yudum çay.
Niçin duvarda asılı değil ki bu ?
Derken,
Sualsiz giriyor içeri,
Ela gözleri tarihe malolmuş bir kahraman edasıyla.
Ben,hep uzaktan bakmaya adanmış gözlerimin buğusundan,
Titremeye başlayan ellerimden ,kuruyup kalan boğazımdan muzdarip,
Şaşkın,kederli,hatırlamaya başlıyorum.
Neden buradayım?
Bir sonbahar akşamı,ılık,öyle güzel,yazdan armağan.
Geceyi günle yarıştıyor gülümsemesi.
Telefon düşmüyor elimden.
Bir o yazıyor.
Bir ben.
Kanatlarını okşuyorum gönlümün.
Okuyorum satırlarını aşkla,diyor ki;
O kadar saf değilim mavi çiçek,
Ateşi yakmaya deli cesaretin yetmeyecek,
Cesaretsizliğin belki de ateşi hiç yanmadan söndürecek,
Karanlık geceleri aydınlatmaya çok çaba gerekecek.
Kıvrılıyor dudaklarım,sevinçle karalıyorum satırları.
Sanmam zor olsun,yakmak bu ateşi,
Gördüğüm kıvılcım bana kafi demek ki,
Sen oyalama gönlünü karanlık gecelerle,
Aydınlık günler bekle,geleceğiz birlikte...
Başlıyor hikayemiz,
Bir eylül akşamı,
Adımlar atıyoruz birbirimize.
Ne günler,o günler.
Kaldırıyor olduğum yerden,dingin yüreğimin fitilini ateşliyor.
Ben varım diyor gözleri,her değdiğinde solgun yüzüme.
Utanıyorum uzun uzun bakmaya,kelimelerin sonunu getiremiyorum çoğunlukla.
Hayranı oluyorum şen sesinin,
Müptela oluyorum ışığına...
Birgün görmesem ikinciye kokusu sarıyor etrafımı,
Onsuz bir an olamaz artık diyorum.
Düşümde o,peşinde ben,yanımda o,dilinde ben.
Ayları deviriyoruz.
Derken;
Uyanma vakti erken geliyor,
Kış günü, sobasız bir evde uyanmanın ne demek olduğunu bilenler,
Bilirler bu uyanma işi ne eziyettir.
En beter kış günüme uyanıyorum.
Vaveylan eyliyorum dilimden çıkan her sözcüğü,
Boğuluyorum daralan yüreğin sancısından.
Sus diye inliyorum.Duyan kim?
Saçlarımı satmış,ellerim nasır,dilim küfür kıyamet.
Seviyordu beni,ben seviyordum onu.
Nereden çıktı bu ihanet?
Kanına kim girdi?
Kim çaldı benden seni?
Diye diye,varıyorum gerçeğe.
Her deliği benim için yapılmış sanıyorum.
Kuyruğuma teneke de bağlıyorum üstelik,sığamadığım yerlerde.
Böyleyim diyor.Sevemem sadece seni,
Kocaman bir yüreğim var benim,
Seninle boş bırakamam diyor.
Doluyorum.Taşıyorum.
Tekrar tekrar bağrıma basıyorum,o geniş yüreği.
Olmuyor.
Başa sarıyorum.
Yaza varıyoruz.
Hüzünlü.
Yüreğim düşüyor ayaklarımızın üzerine,bir akşam.
Geceye yakın.
Önce yine o basıyor üzerine,sonra ben eğilip kaldırmak yerine,
Eziyorum,öldürüyorum.Gık diyemiyor artık.
O günden beri bu odada yaşıyorum.

Yüreğimin orta yeri,hoşgeldin.Arka odayı sana bırakıyorum.

7 Ocak 2010 Perşembe

DERME ÇATMA "SEVMECE"

Işığından mahrum,eziyet karanlıkları çek al üzerimden.
Sensiz,düşüp düşüp kalkma çabalarım da işe yaramıyor artık.
Gülüşlerim eskidi,yüzüm de soluyor üstelik.
Bugün ,evet bugün gelecek umudum yerle bir oldukça,
Her gece zehir,her gece ölüme ortak yüreğim,
Sen diye diriliyor sabahlara.
Kamburu çıkmış avazım bile dilime düşman.
Ah benim imkansız hikayem.
Sana dönüp duruyorum,sefaletimin gölgesinde.
Kıymıklarını bile,senden bir parça olduğu için,
Bağrıma basıyorum.
Hakkın yok sevdiğim,
Böyle, hakkıma haksızlık etmeye.
Kimselere bahsedemiyorum ya senden,
Hani bahsedecek olsam korkuyorum ya,
O artık seni unuttu demelerinden.
Susuyorum.
Seninle geçen günlerin ardından,yokluğunda,
Karşıma çıkan deli,
O akıl almaz saçmalıkların sahibi olup çıkan ben,
Bitti.Bak, ben geldim diyeceğin güne kadar,
Seni bekleyerek geçireceğim yine günleri.
Belki bugün değil,yarın değil belki.
Ama geleceksin.
Bu kimsesiz geceler son bulacak koynunda.
Gözlerimi yakan islerinden kör olmadan.
Kaybetmeden seni sevmemi,
Söndür yalan alevleri.
Gel artık.