Bu aralar kendimle baş edemiyorum. Bu ne garip bir bünyedir böyle demekten de alamıyorum kendimi üstelik. Hey ruhum! Nedir benim senin elinden çektiğim? Pabuç kadar dil var tabi karşı cevap gecikmiyor. Ya senden benim çektiğim nedir diye? Edepsiz bir soru cümlesi bu elbette. Hangimiz hangimize hükmedeceğiz diye düşünürken aramızdaki savaşın ilk topunu patlatarak cesaret dolu bir adımla atıyorum adımımı. Mideme saplanıp kalan bu krampların, o baş ağrılarının, uykusuzlukların ah sayamayacağım kadar çok ettiği kötülüğün cezasını çekmesi için onu olduğu yerde bırakıp, demokratik bir harekette bulunmadan( onun benimle savaşmasına izin vermem hem demokratik hem de çok centilmence bir davranış ne de olsa), al sana cevap demekte geçmiyor değil hani aklımdan. Neyse ki hala kendi içimde bir yerlere saygımı yitirmediğim için bu savaşı meşru kılıp yolumuza bakalım diyorum. Değerini yitiren bunca gürültülü devrilişin içinden çıkmak biraz zor olacak gibi görünse de eskiden kalma birkaç neşeli alışkanlığıma sarılıp işin içinden çıkmayı planlıyorum. Karşı rakip saldırıya geçerken ne kadar sessiz olursa olsun anlıyorum hangi kıyımdan vuracağını. Ben dört tarafı sularla çevrili bir ada o içime hapsolmuş bir mahkum. Bunu söylediğimde aldığı darbe ise cabası. Hatta burada keyifli bir kahkaha atmak için hiçbir engel yok değil mi? Tam olarak şimdi mideme bir tekme yedim. Of of of ama umurum dışı diye buna denir :) Hain planlarını( uysal anlarında )öğrenmek için kendisiyle konuşuyorum. Onun haricinde çok fena küsüştüğümüz için muhatap olmuyoruz birbirimizle. Zaten iki medeni insan gibi konuşmayı becerebilseydik bu savaşa gerek kalmazdı değil mi? Bana bak ruhum uğraşma benimle. En keskin virajlardan nasıl döndüğümü pekala biliyorsun. Ve sonunda yaralanacağımı hatta öleceğimi bile bilsem kaç kilometre hızla gideceğimi de... Çarptığım yere layıkıyla yapışıp düştüğümde bensiz kalırsın. Bu senin de sonun demektir. Bilmem farkında mısın? Saçımı çekmek ne demek? Bunu ilk defa yapıyorsun ve bu hiç hoşuma gitmedi haberin olsun! Eski günlerimizden bahsedip kanını yaşına karıştırmak var ya neyse bende kalsın yine sahiplik. İnanılmaz bir üstünlük sağladığımın farkındayım. En azından dikkatlice bakarsan cümle aralarında senin sahibin olduğumu vurgularken aldığım keyfi anlamanı beklersem çok şey istemiş olur muyum? Nezaket lütfen! Kimden öğrendin sen bu kadar asi olmayı Allah aşkına? Felsefeden, tarihten, edebiyattan, matematikten, sanattan yani ilimden irfandan yardım alıp bilimin mucizelerinden faydalanıp seni ıslah edeceğimi anladığından olsa gerek beynimin içini saçmalıklarınla doldurup duruyorsun. Kalbimi hepten dağıttığın gerçeğine karşılık, bir savunma bulmaya çalışıyorum. Eline geçirebildiğin tek kalem o ve sen öyle sıkı tutuyorsun ki onu elinde. Niyetin bozuk olmasaydı yapmazdın elbet ama bu kadar mağrur olma canım, bugün kuşattığın yarın efendin oluverir. Üstelik emrine amade eyler seni kaprisleriyle canına okur görürsün gününü. Üstüne basarak yineliyorum kısa bir hakimiyet bu seninkisi, geçici bir zafer sarhoşluğuyla eğlendiğini görmek hiç sahibi olmadıkları bir hayatı yaşayan insanların yaşayışlarını izlemek gibi mış gibi. Dün gece, eski çok eski bir arkadaşımla konuşurken aklıma geliverenleri unuttuğumu vurgulaman da çok sinsi bir davranıştı. Belirtmeden geçemeyeceğim Şimdi zamanın gerisine gidip kısa saçlarım, mavi tişörtüm, düşük bel kotum ve boynumdan geçirip belime kıvrılmasından hoşlandığım Aysel halamın ördüğü siyah, renkli boncuklarla süslü çantamı hatırladım. Okulun yokuşuna tırmanırken( çok anlamlı oldu be okulun yokuşu gerçekten yokuştu ) sen ve ben çok iyi anlaşırdık. Aramızda öyle bir uyum vardı ki kıskanırdı görenler. Gülüşüme ışık olurdun. Bakışımı beslerdin. Okey ve tavla oynamak için dersi astığımda bana destek olurdun üstelik ve en önemlisi herkes bir tek taşı çalabilmek için kıvranırken bir balya götürmeme hayretle bakarken süpersin sahip demekten alamazdın kendini. Para atıp şarkı dinlediğimiz şu aletin adı neydi hatırlamıyorum. Aslına bakarsan hiçbir zaman bilmedim galiba. Neyse ona biz parayı veren parçayı çalar diyelim. İşte orada seçtiğim şarkıları bugün dinlerken birbirimize bu kadar ters düşmemiz neden? Öğle aralarında yemeğe gittiğimiz minik lokantamızda güle oynaya kesiştiğimiz üst sınıf delikanlılarına göz süzerken yanımda olduğunu unutmadan illa portakal suyu fındık ikilisini tatmamız gereken o muhteşem zamanlarda yaşadıklarımızı hatırlayıp kendine gelmeni rica ediyorum. Hemen ukala bir gülümseyişle ele geçirmeye çalışmasan iyi edersin. Bu mantıksız savaşın kaybedeni her halükarda ben olacağım öyle mi? Gülüyorum. İşte buna sadece gülüyorum. Başka bir beden senin meskenin olamayacak. Diyorsun ya sen olmadan da yaşarım ben. Ah akılsız ruhum ben olmazsam muallaksın sen. Benimle birlikte varsın. Ben olmazsam adın olmaz. Kokun olmaz. Kimin kazanacağı ya da kimin kaybedeceği çokta önemli değil. İki dudağımın arasında bizim sonumuz. Huzurla terk etmek istiyorsan bu bedeni yeter artık sus!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder