Şehre akşam kucak açarken eğilmiş ressam
Yerde yatan kuşun tutmuş gagasından
Sadece kanadı kırılır kuşların sanıyormuş
Kuşu ölmüş görünce ayılmış ressam.
Bir iki sokaktan geçmiş hızlıca
Soluğu kesilmiş, dinlenmiş ressam.
Tak tak ayak sesleri duyunca birden
Bir köşeye gizlenmiş, izlemiş ressam.
İki dağ belirmiş gözü önünde
İki yanan volkan dizi dibinde
Yutkunmuş boğazında son tükürükle
Vurulmuş şaşkınlıkla bir dağa ressam.
Bir dağın eteğinde denizi varmış
Diğeri çoraktan beter çorakmış
Bir dağın üstünde yeşili varmış
Diğeri karadan daha karaymış
Bir dağın başında güneşi varmış
Diğeri kar boran hep karanlıkmış
Bir dağın içinde sevisi varmış
Diğeri kimsesiz çok da yalnızmış
Bir dağın elinde neşesi varmış
Diğeri eliyle yara kaparmış
Dili tutulmuş naçar ressamın
Fırçasında bahar açar ressamın
Ezilmiş büzülmüş kalmış ortada
Kaçacak hiç yeri yokmuş ressamın.
Düşünmüş taşınmış nereye varsam
Hangi dağa gitsem orada kalsam
Elindeki kuşu hatırlayınca
Yürümüş kar boran yaraya ressam.
Başını yaslamış dağın göğsüne
Uzanmış sabahı bulayım diye
Erkenden uyanıp çokta sessizce
Yarayı mezara çevirmiş ressam.
Dağ içli içli ağlar dururken
Yaşları rengarenk boyamış ressam.
Dağ kimsesiz yalnız uyurken
Bir ölü bir yaşar doğurmuş ressam.
Eh demiş artık ben gitmeliyim
Yaranı kapattım, yaşını sildim
Sana bir hayat bir ölü verdim
Hoşça kal derken düşünmüş ressam.
Elinden fırçayı düşürmüş ressam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder