4 Aralık 2008 Perşembe

ÇINAR

Yıpranmış sayfalara yazılmış güncelerin arasında kalan,
Kırık kalem uçları,kırık gönül notları.
Sabahın ayazı,birkaç günlük açlığım.
Tek sıra örülmüş duvarlar üzerinde,
Tek ayak beklemek üzere şartlanmış,

Çocukluğumdan kalan yaramazlığım.
Bir tabure üzerine bırakılmış yalnızlığım.
Tutkum,tutkunum.

Bunca zaman ezberlediğim her şeyi unutup,
Varlığına anlamlar yüklediğim,
Kimsesizleşme yolunda çoğullaştığım,
Gözaydınım.
Başını omzuma yasladığında,
Kokuna bulaştığında kokum,
Bütün yalnızlıklardan kurtulduğum,
Huzur bulduğun ruhum,
Benim bugünüm ,senin yarının.
Seninle hayat,kimsenin bilmediği cennet kıvamında bir coğrafyada gezinmek gibi,en zor denklemlerin basit havuz problemlerine dönüşmesi gibi,sınıfta kalmış çaresizliklerin bir üst sınıfa çözüm olarak geçmesi gibi.Seninle hayat yaşanılası ve seninle hayat değerli.Yalnızlığın içimize işlediği zamanlardan birinde başlamış hikayemiz.Çok sevmenin ve çok sevilmenin olduğu yerlerden, o kocaman kalabalıkların arasından nasıl bunca yalnızlığa düştüğümüz konusunda hala tereddütlerim olsa da sanıyorum ki biz, başkalarının mutluluklarına adadığımız ömrümüze sahip çıkmak ve kendi mutluluğumuza bir şans vermek için bu hikayenin satırlarındayız. Anlatmak için hissettiğini, hissettiklerim çoğu zaman engelleriyor beni.Öfkeli olduğum zamanlarda da seviyorum seni, bunca öfkeye rağmen nasıl da değerli dediğimde, yüreğim alkışlıyor beni ya da ben yüreğimi.Senden bana varışta kaçış gibi her şey...Bütün konuştuklarımız, o deli düzen, yakan bakışlar,aklımın oyununa izin veriyor. Sen sustuğunda gözlerin, onlar sustuğunda sen konuşuyorsun. Kelimeler armağan ediyoruz birbirimize üzerinde düşünülesi.Ve her konuşmanın sonunda dalıp gitiğimiz o yerden birbirimize göz kırpıyoruz biz.İşte o zaman iyi ki varsın diyoruz hiç çekinmeden.iyi ki var, üç beş adım ötemde, bazen soluğumdan içeri giriyor, bazen hiç tanımıyoruz birbirimizi .Sen ve ben her gece gökyüzüne aydınlık asıyoruz.Sen belimden tutuyorsun, kaldırıyorsun yukarı, ben elimdeki pırıltıları asıyorum oraya,yarın bu aydınlık nereden diye soranlara, gizli gizli aydınlık asıyorduk gökyüzüne diyeceğiz.Şimdi o kadar çoklar ki anca farkedebildiniz ama biz ilk pırıltıda derin bir nefes almıştık zaten ,ertesi sabah aynı değildi aynı gibi görünen .Bazen sen koşmak istiyorsun. Öyle ani bir kararla kalkıyorsun ki yerinden her yere yetmek, herkese dağıtmak için elinde olanları. Hayır diyorum içimden. Bakıyorum, derin bir susukunlukla. Sen kararından vazgeçene kadar susuyorum.Hayır diyorum, şimdi değil.Dinlenmelisin biraz, sırtındaki yükünü boşaltmalıyız önce.İstersen dedemin dere kenarına götürürüz bazılarını .Ben çoğu delili yangın yerinde bıraktım. Hatta bazıları daha çabuk yansın, kül olsun diye üzerlerine benzin döktüm.Elbette o yangından yara almadan kurtulamazdım. Layıkınca yaralandım da irili ufaklı yanıklarla dışarı attım kendimi.Orada kalıp mutsuzluklarımla birlikte ben de kül olabilirdim. Bu şıkkı seçebilirdim.İçimden yakaladı beni gelecek cesaretim. Çekti çıkardı gün yüzüne. Henüz değil dedi ağaçta şakıyan kuş,daha değil dedi yaban papatya,yol uzun ama yılma yürü dedi karınca.Seni görünce ben, Karslı bir çocuğun denizi ilk defa gördüğündeki heyecanını, üstüne boğazı keşfedince yaşadığı şaşkınlığını yaşadım.Oysa sen ve diğerleri o manzaraya alışık olduğunuzdan ,sahip olduğunuzdan, kıymet bilmezliğinizle onu kirletmekteydiniz. Çok sevdiğinizi söylediğiniz cümlelerle kamufle ederek.Ben farklı yerlerden bakarsam nasıl görürüm diye keşifte...Ve tepeye çıkıp bakınca derin,yoluna inince çekici,yanına gelince büyüleyici olduğunu, tadına vara vara hissederek beynime ,yüreğime işlemekteyim.Geri döndüğümde, köyüme ya da bilinmez başka bir diyara gittiğimde, düşünüp, güzeli tasvir ederken, kaynakçamda sürekli seni not düşeceğim. Memeleketime yaptığım otobüs yolculuklarımı anımsattın bana, yeni yollara eşlik eden yeni turlarla gidilen.ilk heyecan verici, yaklaştıkça ürküten alışkanlıklarımı.Bazen kaçmak kurtulmak istiyorum. Büyülü güzelliği çekiyor beni.Ne yeşili bildik yeşil, ne mavisi bildik mavi.Öyle yollardan geçiyoruz ki karanlık eşliğinde tercih edilmiş yolculuklarda; ısssız,dar, sonu yok gibi görünen bir yoldan, aydınlık, kalabalık bir kente dönüyor tekerler.Korna sesleriyle nefes alışım değişiyor ve o kıvrımlı yollarda süren yolculuğumun sonunda sevdiklerime varıyorum.Uyuyorum.Bazen öyle yakıyorsun ki canımı, canını yakar gibi.Gözlerimiz kurtarıyor ancak bizden bizi.
Sana hadi git özgür ol desem, özgürlük ne bilmiyorsun ki,
Bana hadi gel benim ol desen, ait olmaktan haberim yok.
Sen ne zaman yazmak olsan,

Bütün kelimeler can atıyor kağıda dökülmek için
Ve ben hepsini yazıyorum hiçbirinin hatırı kalmasın diye.
Sonradan farkediyorum ki bir düşe düşmüşüz yine.
Bu hikaye uzar gider .
Her yeni doğan bebekle birlikte.
Her yeni doğan bebeğin ağlamasında,

Anne kucağında karşılaştığı gülücükle.

Hiç yorum yok: