31 Ağustos 2009 Pazartesi

ZERZEVATÇI

Tebeşiri alıp elime çizmeye başlıyorum.
Birler, ikiler, üçler.
Çok sakin  bugün sokak.
Kimseler görünmüyor  ortalıklarda.
Oyun arkadaşlarıma sesleniyorum.
İçimden çıkmıyor sesim.
Dörtler, beşler, altılar.
Ayşe geçiyor yanımdan korkuyorum.
Büyümüş kocaman kız olmuş
Eyvah diyorum. Evlenmiş!!!
Ayağımdaki takunyalara bakıyorum.
Zerzevatçı peşinde koşturmak için 
Özenle yapılmışlar sanki
Bakıyorum. Birde ne görüyorum.
Ayaklarım büyümüş!
Ellerimi kim çalmış?
Puantiyeli eteğim nerede?
Saçlarımın örgüsünü çözmüş biri
Bir koşu gidip anneme haber vermeliyim.
Anne! Anne! Anne!!!
Açılmıyor kapı.
Zile yetmezdi boyum hayret ulaşabiliyorum.
Cebimde bir şıngırtı.
Bu nasıl olur?
Anahtarlar bende.
Ve kapıyı açabiliyorum.
Eşyalarımızı çalmışlar.
İmdat! Soyulmuşuz.
Belki de bu ev bizim değil derken
Babam giriyor içeri.
Bakıyor uzun uzun.
Hiçbir şey söylemiyor.
Bu eşyalar kimin diyorum.
Nerede bizimkiler?
Susuyor.
Rüzgar uçuşturuyor tülleri
Dışarıyı görebiliyorum.
Emine çıkıyor balkona
Yanında iki çocuk  anne diyorlar ona.
Babama bakıyorum. 
Susuyor.
Yüzünde garip bir hal var.
Çizik çizik olmuş
Kavga mı ettin diyorum.
Hani arkadaşlarınla falan?
Sarılıyor.
Annem geliyor nihayet.
Ama saçlarına ne olmuş?
Kim boyamış bu renge?
Yaşlı görünüyor.
Anne diyorum. Ağlıyor.
Odama gitmek istiyorum.
Hayır yok! Odam kayıp.
Tutuyor elimden yatırıyor kocaman bir yatağa.
Anne neler oluyor söyle diyorum?
Ağlıyor.
Başucumda parfüm şişeleri, çerçevelerde fotoğraflar.
Evet bu benim.
Yaşasın bu benim.
Ama bu kim?
Bana benziyor.
Alıyorum elime bakıyorum.
Silgi kokmuyor odam.
Pabuçlarım büyümüş
İçimde bir cinayet çığlığı.
Koşturup duruyor insanlar.
Simit alalım mı Fatma?
-Ben iki tane alacağım.
Neden?
-Çünkü çok acıktım.
-Büyüyünce de simitçi olacağım.
Yediler, sekizler.
Gözümde bir karanlık.
Dilimde ezilmiş kelimeler.
Zerzevatçı geldi. Zerzevatçı.
Bana bir kilo üzüm lütfen.
En küçüklerinden.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

GÖNÜL RÜYASI

Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Yüzünün kıvrımlarında kaybolmalı karanlık.
Bir şimşek çakmalı gözlerinden.
Bin alev almalı ortalık gülüşünle.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Günaydın demelisin mahmur mahmur.
Bir öpücük konmalı yanağıma.
Göğsünde hissetmelisin kalbimin atışını.
Sarılmalıyım sımsıkı varlığına.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Sabah haberlerini dinlemeli birlikte.
Ben sarılırken hep aynı gazeteme,
Tutmalısın elimden düşmeliyiz yollara.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Kuşlara eşlik etmeli şen sesin.
Uyanın sabah oldu demeliyiz onlara.
Konu komşu hiddetle kapatırken camlarını
Basmalıyız kahkahayı, kaçmalıyız bu yerden.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Çiçekli pijamalarımı çıkarmadan üstümden
Hadi demelisin miskin uyan.
Simit almalıyız şu üst fırından.
Denize nazır bir banka kadar koşmalıyız.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Korkulu rüyaların etkisiyle irkildiğimde
Buradayım demelisin.
Ağlarsam ara sıra, kovmalısın öcüleri yanı başımdan. 
Kıvrılmalıyım koynuna.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.
Şarkılar söylemeliyiz birlikte güle oynaya.
Kuşlara yem vermeli Eyüp'te otobüse binmeli
Herkese günaydın demeliyiz.
Günaydın hayata.
Bir sabah uyandığımda sen olmalısın yanımda.

20 Ağustos 2009 Perşembe

YOLUN SONUNDA BEN ÖLDÜM O ŞARKILAR SÖYLEMEYE DEVAM ETTİ

Ben geçtiğimiz yollarda devrilen direkleri sayardım.
O ise yanımızdan geçip giden arabaları.
Direkler devrilirdi üzerime.
O şarkılar söylerdi.
Uzun yolculuklarımız oldu.
Güle oynaya geçen günlerimiz.
İçinde kavgalar, sitemler biriktirdik.
Ben en son direğin altından kurtarmaya çalışırken kendimi
Nasıl olduysa fark etti nihayet.
Elini uzattı.
Ah tatlım dedi.
Neden haber vermiyorsun?
Neyi diye sordum?
Farkında değil misin dedi üzerine devrilmiş direğin?
Hayır dedim. Gerçekten öyle mi?
Şaşkınlıkla neyin var dedi?
Kapattım gözlerimi yutkundum son kez.
Ağladı.
Gitme dedi.
Kalmak istedim.
Dokundum ellerine.
Sarıldım belli belirsiz.
Güldü.
Derin bir nefes aldı.
Öldüm.

18 Ağustos 2009 Salı

SEVİYORUM SENİ

Kanatlarımı açtım göğün üstüne.
Bulutları geçtim gözlerinin ışığında.
Kimsesizlerin düşlerine konuk oldum.
Aşkı fısıldadım.
Sana her adımda büyüdü kelimeler.
Gönlüm mesken edindi sarayını kendine.
Adını sevdim. Anlamını sevdim.
Öyle birden sevmelerin yoldaşı değildim ya
Seni pat diye birden sevdim.
Günleri umutla doldurdum.
Geceler uzamasın diye.
Ve bu gece karanlığa meydan okuyorum.
Seni seviyorum diye diye.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

KEMAL ' İN YERİ CYPRUS

Büyülü zamanlar. Söylenecek en doğru kelimelerden biridir herhalde "Kemalin Yeri" için. Büyülü olduğuna karar verme nedenimse çok basit. Daha otoparkında yürümeye başladığınızda içinizde oluşan heyecana engel olamıyorsunuz. Ve sizi güler yüzle karşılayan Hasan Beyi gördükten, kayınvalidesi ile ilgili esprilerinin ucundan tuttuktan, güzel sesiyle şarkıları yorumlarken dinledikten, birbirinden lezzetli kebaplarından tattıktan sonra ( Aslında uzman oldukları bir alan daha var. Dünyaya nam salmışlar bu konuda: BALIK. Fakat ben balık yemekten aciz bir fındık kız olduğum için anlaşıldığı üzere tadına bakmadım ama kalamar yedim mi? Yedim. Nasıldı? Süper.) mümkün değil kendinize gelemiyorsunuz. Direkt sordum  burada büyü mü var? Kocaman bir kahkaha attı Hasan Bey, evet dedi. Öyle güzel konuklarımız oluyor ki onların enerjisiyle burada oluşan şey büyü ise burası büyülü. Hafta sonu ani bir kararla fellik fellik bilet aradım ve buldum. Soluğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde aldım. Uzunca bir süre pasaport kuyruğunda beklemiş olsam da geçirdiğim o muhteşem iki günden sonra diyorum ki otuz sekiz saat beklemem gerekirse beklerim doğrusu:) Kıbrıs'ın güler yüzlü insanlarına, Sayın Hasan ULUEL' e ve iki gün boyunca beni yalnız bırakmayan, eğleneyim diye elinden geleni yapan köle :) Emre AĞAOĞLU' na teşekkür ediyorum. İstanbul'dan Magosa'ya sevgiler.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

PASLI ÇEKİÇ

Fenerbahçe'de bir akşam üstü.
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
Garsona açık çok açık bir çay siparişi veriyor.
Yüzünde eskiden kalma bir alışkanlıkla
Kıvrımlarında dans eden gülümseyişine eşlik ediyor.
Aklına düşüveren bir yol.
Gidişine alınmış bir bileti erteleyip duran yolcu
Kadın.
Dalgın.
Dinlemiş bütün hikayeyi
Kederinden kuduracak sanıyor denizi
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
İleride bir ağaç gölgesinin altında
Yaprakların hışırtısından uyanan sokak kedisi
Sıcaktan bunalmış patilerine eğiyor başını.
Gözleri ışık, gözleri tuzak, gözleri kaygı dolu.
Masada bir kadın.
Gittikçe silinen bir bedene uzatıyor elini.
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
Neden diyor içinden geçen
Sağına soluna saklanmış bütün köşeleri yalnızlığın,
Başa çıkılmaz bu saklambaç oyunu?
Kadın.
Yitik.
Küllerini savuran
Kangren olmuş bir eli bastırıyor yüreğine yürek niyetine.
Karıncalar geziniyor kuru çimlerde.
Yuvaları uzak, yuvaları hüzün, yuvaları yıkık.
Masada bir kadın.
En yakın arkadaşın dilinde küfre bulanmış adını heceliyor.
Biraz daha sabredemedi diye.
Başı sonu eziyet, başı sonu leke, başı sonu zulüm.
Olsun diyor içinden suçlusun sen.
Kederinden kuduracak sanıyor denizi
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
Kadın.
Ağlıyor.
Hesap sorduğu için diğerlerinden
Dillendirdiği için gerçekleri
Kafa tutulmaz bir ihanete kucak açtığı için 
Değiyor sol tarafından, yüzüne, yüreğine adamın eli.
Her anı utanç, her anı ah, her anı ölüm.
Masada bir kadın.
Kederinden kuduracak sanıyor denizi
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
Karşısında,  yolunu gözleyen aşklara dönük
Satırları sığdırmaya çalışıyor yüreğine
Bir iki hediye,
Bir sarılışla, ertesi günü bekler mi bilmeden.
Hadi git diyor kadın
Çıkarıyor elvedasını olduğu yerden.
Hadi git diğerine.
Masada bir kadın.
Kederinden kuduracak sanıyor denizi,
Deniz sakin.
Yayalar mutlu.
Siliniyor bütün sabahlar,
Fenerbahçe'de bir akşam üstü.