30 Aralık 2009 Çarşamba

ARALIK

Aralık.
Her anı anılardan çalan.
Kalbin titreyişinde donmaya mahkum.
Alnından,
Sırtından,
Avucundan damlayan.

Kendini topluyor yerden aklın yolsuzluğunda bir eskici.
Nihavent makamında bir şarkıya varlığımı ortak ederken 
Başka kollarda can veriyor ruh.
Solgun bir çiçek dudaklarımdan seni çalıyor.

Gözlerime bir bak.
Aralık.

Kapanıyor ışıklarım.
Köşe başlarım vurguna hazırlanıyor.
Kelepçe sesleri eşliğinde planlar yapıyorum.
Nakaratım kısa
Aralık.

Yeminler ediyor karşımda bir kafir çekinmeden.
Dinliyorum sualsiz.
Kulağımda bir gürültü. Sokakta kıyamet marşı çalıyor sanki
Can veriyor bütün yalnızlıklarım.
Dinle bak
Aralık.

Kılıcını çekmiş bekliyor beni. Niyeti el koymak varlığıma.
Hani üçü beşi hesaplayıp kazanacak aklınca.
Bakıyorum uzun uzun elinde parlayan kılıcına.
İtiyorum tabureyi.
İzle bak.
Kapım.
Aralık.

23 Aralık 2009 Çarşamba

SOLDAN GİDERKEN

Kalbin ağrısına halay çektiriyor yalınayak.
Kuleden sarkmış umutlar yerlere dökülüyor.
Mevsim kar açıyor kanın üstünde.

8 Aralık 2009 Salı

HAY AKSİ!

Ben hiç yormadım elanı
Sen hiç tutulmadın yeşilime.

Haleti ruhiyemin agresyon isteğini bastırır umuduyla birkaç satır karalamaya karar verdim. Öyle ya ne zaman başım sıkışsa yazmaya yeltenip içimin can çekişen ya da iyice edepsizlik edip sürmenaj olan fonksiyonlarını düzeltmek amacıyla başlıyorum düzensiz kelime guruplarından yardım talebinde bulunmaya. Heyhat ne garip bir örgüdür bu sararken ısıtmak vaadiyle ilmeği kaçmış koca deliklerden (bedeni sıyırıp geçer sandığım) ayazların gidecek başka yer yokmuş gibi bende konaklama hali? Akşama varıyorum. Akşamdan aşıyorum. Taşıyorum ellerimin arasında aslında elimde değil de sol üst köşede tam olarak olması gerektiği yerde olması gereken yüreği. Tetiklenmekte olan şüpheciliğimin sürprizlerle zenginleşiyor olması ise ayrı bir mevzu tabi. Hele gözlerinizi her kapattığınızda karşılaştığınız manzara değişmiyorsa değmeyin artık pıtır pıtır söylenmelerle yol alanlara. Geçmişi saçın yerlere. Biraz dikkat etmeyi ihmal etmeyin üstelik. Şöyle kısık gözle bakın. Açıp bakın, kapatıp bakın. Anılar etrafınıza keskin nişancılar yerleştirmişken tadını çıkarın. Saklanan (vazgeçilmesi imkansız)fotoğraflarda gördüğünüz aşkların, dostların. Sonra bu konudan kimseye bahsetmeyin. Biraz önce nefesi kesilen, yer ayaklarının altından kayıp giden, burnunun direği sızlayan siz değilmişsiniz gibi gülücükler saçın etrafa. Umudunuz yeşerip yeşerip solarken en güzel hayallerinizin kapısını aralayıp merhaba demekten vazgeçmeyin kendinize. Daha somut örnekler vererek inceldiği yerden kopsun mantığı ile geçip karşısına "canımı yaktın ve bunun farkında olmaman canımı sıkıyor" diye bağırsaydım ya da  öyle yazsaydım daha iyi mi olurdu? Hiç sanmıyorum. Ne zaman tartışmaya başlasak kavgaya dönüşüyor. Sanki iki farklı kıtanın kralı savaşıyor sanırsınız. Senin tavukların benim çitimden aşıp tarlamı talan etmişler diye başlayan konuşma, geçen bahar açan çiçeklerin vazgeçilmezliğine kadar varıyor. O çiçekler kimindi diye alevleniyor. Yanacak o kadar çok şey varken üstelik. Benimkisi yıllarca prensin gelmesini bekleyen külkedisinin hiperfaji hastalığına yakalanıp ayaklarının tombul tombul şişmesine benziyor. Camdan pabucunun tekiyle ara sıra kendi kafasına bir iki vuracak olsa bile prensin diğer tek ile ne yapacağı da merak konusu olarak kalacaktır hatırında.