Kadersiz kızıyım annemin
Her şeyin en iyisini hak eden.
Yaradan yazmış diyor çekinmeden.
Susuyorum.
Dünya güzeliyim babamın.
Doğumumdan bu yana her yana notlar bıraktığı.
Biricik kızım Fatma'ya.
Susuyorum.
Saf kardeşiyim ablamın.
Senin için bu aydınlık diyor.
Tarifi kısa ne istediğini biliyor.
Susuyorum.
Bilgiç ablasıyım kardeşimin.
Ne zaman kanasa yüreği
Yüreğimi bölüyorum.
Susuyorum.
Bugün bir tuhaf geçiyor zaman.
Bölünmüş uykulardan uyanan depresif yamyamlar gibiyim.
Baktım ki doymamışım
Yine yürek tüketmekteyim.
30 Aralık 2008 Salı
15 Aralık 2008 Pazartesi
KORKAK
Yanmış kömür kokusu yakarken genzimi
Yine bildik bir yolda aynı bozuk kaldırım.
Köşeyi dönerken büfeci tanıdık
Kasap, manav, balıkçı ilk bayram harçlığımı uzatan ellerin sahibi.
Delik cebimden düşmüş yere
Yine bildik bir yolda aynı bozuk kaldırım.
Köşeyi dönerken büfeci tanıdık
Kasap, manav, balıkçı ilk bayram harçlığımı uzatan ellerin sahibi.
Delik cebimden düşmüş yere
Şimdi kendimi arıyorum.
Hep korkmuşumdur aydınlığın sonundan.
Koyu karanlıklarda beliriyor yitenler.
Bedenimde izi kalmış gölgelerin ilmeği geçiyor boynuma
Asılıyor düşlerim.
Kanatsız bir kuş gördüm rüyamda.
Bütün arkadaşları göçerken ılıman iklimlere
O kalakalmış kış gelen sokağımda.
Yalnızlığa uyandım bu sabahta onunla.
Bu sessizliği bozsun istiyorum lâl dilimin çözülen düğümleri.
Bir kapı gıcırtısıyla sona ersin sağırlığım.
Kanayan yüreğim düşsün de toprağa
Melekler uğurlarken beni ben de meydan okuyayım sensizliğe.
Ölüm dediğin cesaretime gömülsün.
Faili meçhul cinayetlerden arındırırken kendimi
Yakaladı ensemden beni.
Göz göze geldik. İrkildim!
Ve korkuttum bir seri katili.
Hep korkmuşumdur aydınlığın sonundan.
Koyu karanlıklarda beliriyor yitenler.
Bedenimde izi kalmış gölgelerin ilmeği geçiyor boynuma
Asılıyor düşlerim.
Kanatsız bir kuş gördüm rüyamda.
Bütün arkadaşları göçerken ılıman iklimlere
O kalakalmış kış gelen sokağımda.
Yalnızlığa uyandım bu sabahta onunla.
Bu sessizliği bozsun istiyorum lâl dilimin çözülen düğümleri.
Bir kapı gıcırtısıyla sona ersin sağırlığım.
Kanayan yüreğim düşsün de toprağa
Melekler uğurlarken beni ben de meydan okuyayım sensizliğe.
Ölüm dediğin cesaretime gömülsün.
Faili meçhul cinayetlerden arındırırken kendimi
Yakaladı ensemden beni.
Göz göze geldik. İrkildim!
Ve korkuttum bir seri katili.
12 Aralık 2008 Cuma
SİZE HİÇ OLMADI MI?
Sabah tadında akşamlarınız olmadı mı?
Güneşi ısıtan kışlarınız?
Hangi ülkede yaşarsınız?
Baharsız.
Bahar dediysem şöyle keyfince yaşadığınız.
Açan ya da solan yanınız.
Hiç görmediniz mi alev almış suların aktığını musluktan?
Elinizi uzatıp yanmadınız mı?
Yemeğin sonuna denk gelmedi mi açlığınız?
Mızıkçılık yapmadınız mı?
Dinlemediniz mi o şarkıyı henüz, sevdiğinize armağan edilmiş?
Duymadınız mı dudaklarından zehir zıkkım aşkı?
Hiç sevişen bir çift görmediniz mi başka bedenlere kiralanmış?
Hiç terkedilmediniz mi siz?
Bulduğunuzu sandığınız elinizden alınmadı mı?
Ah çok yazık.
Güneşi ısıtan kışlarınız?
Hangi ülkede yaşarsınız?
Baharsız.
Bahar dediysem şöyle keyfince yaşadığınız.
Açan ya da solan yanınız.
Hiç görmediniz mi alev almış suların aktığını musluktan?
Elinizi uzatıp yanmadınız mı?
Yemeğin sonuna denk gelmedi mi açlığınız?
Mızıkçılık yapmadınız mı?
Dinlemediniz mi o şarkıyı henüz, sevdiğinize armağan edilmiş?
Duymadınız mı dudaklarından zehir zıkkım aşkı?
Hiç sevişen bir çift görmediniz mi başka bedenlere kiralanmış?
Hiç terkedilmediniz mi siz?
Bulduğunuzu sandığınız elinizden alınmadı mı?
Ah çok yazık.
Hiç küfür etmediniz mi?
Karşı gelmediniz mi?
Bu düzen bozuk demediniz mi?
Hadi oradan çek git denmedi mi size?
Ağlamaz mısınız?
O kadar çoksunuz. Nerede yaşarsınız?
Üşümez misiniz?
Yastığınızın altına sakladığınız fısıltılarınız olmadı mı?
Yorgana sarılmış kadavralarınız?
Puf deyince uçuşan kırık kanatlarınız?
Sizi sevdiğini sandığınız nefretler vurmadı mı yüzünüze?
Gözlerinizin içine sokulmadı mı aptallığınız?
Çişinizi etmek için değil miydi kaçışınız?
Hiç sanmalarınız olmadı mı sizin?
Suskunluk nedir bilmez misiniz?
İçinizde ezilirken kelimeler
Karşı gelmediniz mi?
Bu düzen bozuk demediniz mi?
Hadi oradan çek git denmedi mi size?
Ağlamaz mısınız?
O kadar çoksunuz. Nerede yaşarsınız?
Üşümez misiniz?
Yastığınızın altına sakladığınız fısıltılarınız olmadı mı?
Yorgana sarılmış kadavralarınız?
Puf deyince uçuşan kırık kanatlarınız?
Sizi sevdiğini sandığınız nefretler vurmadı mı yüzünüze?
Gözlerinizin içine sokulmadı mı aptallığınız?
Çişinizi etmek için değil miydi kaçışınız?
Hiç sanmalarınız olmadı mı sizin?
Suskunluk nedir bilmez misiniz?
İçinizde ezilirken kelimeler
Nefes darlığı çeken yüreğinizin imdadını duymadınız mı hiç?
Sedyeye yatırılmış bedeninize düğün davetiyesi gönderilmedi mi?
Sizin beş, altı, yedi diye uzayıp giden sevgilileriniz olmadı mı?
Hepsini ayrı ayrı sevmediniz mi?
Biliyorum sevgili kirlenmiş düşlerin.
Sedyeye yatırılmış bedeninize düğün davetiyesi gönderilmedi mi?
Sizin beş, altı, yedi diye uzayıp giden sevgilileriniz olmadı mı?
Hepsini ayrı ayrı sevmediniz mi?
Biliyorum sevgili kirlenmiş düşlerin.
Düşük bütün gebeliklerin.
İnandır beni sevgisizliğine
İnandır gideyim diyeniniz olmadı mı hiç?
Daracık sokaklarda uzayan kıvrımlarınız?
Keskin virajlardan dönerken mide bulantınız?
Kapıda belirince yarınsız yanınız ışığa hasret gözleriniz kamaşmadı mı?
Aşkım demekten korktuğunuz bir aşka bulaşmadınız mı hiç?
Dilinizin ucuna gelince hayıflanmadınız mı?
Taranmamış saçlarınıza, kirli kokunuza
Gözlerinizde yığılan yorgunluğa, saçmalamalarınıza rağmen
Sevildiğinizi hissetmediniz mi hiç?
Sizin böyle bir sevilmeniz olmadı mı?
Masa üzerinde bulduğunuz notları okurken derin nefes alışlarınız olmadı mı?
Duymaktan korktuğunuzdan fazlasını duyduğunuzda ezilmiş hissetmediniz mi?
Siz hiç çaresiz sevmediniz mi?
Size hiç olmadı mı?
İnandır beni sevgisizliğine
İnandır gideyim diyeniniz olmadı mı hiç?
Daracık sokaklarda uzayan kıvrımlarınız?
Keskin virajlardan dönerken mide bulantınız?
Kapıda belirince yarınsız yanınız ışığa hasret gözleriniz kamaşmadı mı?
Aşkım demekten korktuğunuz bir aşka bulaşmadınız mı hiç?
Dilinizin ucuna gelince hayıflanmadınız mı?
Taranmamış saçlarınıza, kirli kokunuza
Gözlerinizde yığılan yorgunluğa, saçmalamalarınıza rağmen
Sevildiğinizi hissetmediniz mi hiç?
Sizin böyle bir sevilmeniz olmadı mı?
Masa üzerinde bulduğunuz notları okurken derin nefes alışlarınız olmadı mı?
Duymaktan korktuğunuzdan fazlasını duyduğunuzda ezilmiş hissetmediniz mi?
Siz hiç çaresiz sevmediniz mi?
Size hiç olmadı mı?
4 Aralık 2008 Perşembe
ÇINAR
Yıpranmış sayfalara yazılmış güncelerin arasında kalan
Kırık kalem uçları, kırık gönül notları.
Sabahın ayazı, birkaç günlük açlığım.
Tek sıra örülmüş duvarlar üzerinde
Tek ayak beklemek üzere şartlanmış
Çocukluğumdan kalan yaramazlığım.
Bir tabure üzerine bırakılmış yalnızlığım.
Tutkum.
Kırık kalem uçları, kırık gönül notları.
Sabahın ayazı, birkaç günlük açlığım.
Tek sıra örülmüş duvarlar üzerinde
Tek ayak beklemek üzere şartlanmış
Çocukluğumdan kalan yaramazlığım.
Bir tabure üzerine bırakılmış yalnızlığım.
Tutkum.
Tutkunum.
Bana hadi gel benim ol desen ait olmaktan haberim yok.
Sen ne zaman yazmak olsan
Bütün kelimeler can atıyor kağıda dökülmek için.
Ve ben hepsini yazıyorum hiçbirinin hatırı kalmasın diye.
Sonradan fark ediyorum ki bir düşe düşmüşüz yine.
Bu hikaye uzar gider.
Her yeni doğan bebekle birlikte.
Her yeni doğan bebeğin ağlamasında.
Anne kucağında karşılaştığı gülücükle.
Bunca zaman ezberlediğim her şeyi unutup
Varlığına anlamlar yüklediğim.
Kimsesizleşme yolunda çoğaldığım.
Göz aydınım.
Başını omzuma yasladığında
Kokuna bulaştığında kokum
Bütün yalnızlıklardan kurtulduğun
Huzur bulduğun ruhum.
Benim bugünüm, senin yarının.
Seninle hayat kimsenin bilmediği cennet kıvamında bir coğrafyada gezinmek gibi. En zor denklemlerin basit havuz problemlerine dönüşmesi gibi. Sınıfta kalmış çaresizliklerin bir üst sınıfa çözüm olarak geçmesi gibi. Seninle hayat yaşanılası ve seninle hayat değerli. Yalnızlığın içimize işlediği zamanlardan birinde başlamış hikayemiz. Çok sevmenin ve çok sevilmenin olduğu yerlerde o kocaman kalabalıkların arasında nasıl bunca yalnızlığa düştüğümüz konusunda hâlâ tereddütlerim olsa da sanıyorum ki biz başkalarının mutluluklarına adadığımız ömrümüze sahip çıkmak ve kendi mutluluğumuza bir şans vermek için bu hikayenin satırlarındayız. Anlatmak için ne hissettiğini, hissettiklerim çoğu zaman engelliyor beni. Öfkeli olduğum zamanlarda da seviyorum seni. Bunca öfkeye rağmen nasıl da değerli dediğimde yüreğim alkışlıyor beni ya da ben yüreğimi. Senden bana varışta kaçış gibi her şey. Bütün konuştuklarımız. O deli düzen yakan bakışlar aklımın oyununa izin veriyor. Sen sustuğunda gözlerin, onlar sustuğunda sen konuşuyorsun. Kelimeler armağan ediyoruz birbirimize üzerinde düşünülesi. Ve her konuşmanın sonunda dalıp gittiğimiz o yerden birbirimize göz kırpıyoruz biz. İşte o zaman iyi ki varsın diyoruz hiç çekinmeden. iyi ki var üç beş adım ötemde. Bazen soluğumdan içeri giriyor bazen hiç tanımıyoruz birbirimizi. Sen ve ben her gece gökyüzüne aydınlık asıyoruz. Sen belimden tutuyorsun, kaldırıyorsun yukarı. Ben elimdeki pırıltıları oraya asıyorum. Yarın bu aydınlık nereden diye soranlara "gizli gizli aydınlık asıyorduk gökyüzüne" diyeceğiz. Şimdi o kadar çoklar ki ancak fark edebildiniz ama biz ilk pırıltıda derin bir nefes almıştık zaten. Ertesi sabah aynı değildi aynı gibi görünen. Bazen sen koşmak istiyorsun. Öyle ani bir kararla kalkıyorsun ki yerinden. Her yere yetmek, herkese dağıtmak için elinde olanları. Hayır diyorum içimden. Bakıyorum derin bir suskunlukla. Sen kararından vazgeçene kadar susuyorum. Hayır diyorum. Şimdi değil. Dinlenmelisin biraz. Sırtındaki yükünü boşaltmalıyız önce. İstersen dedemin dere kenarına götürürüz bazılarını. Ben çoğu delili yangın yerinde bıraktım. Hatta bazıları daha çabuk yansın, kül olsun diye üzerlerine benzin döktüm. Elbette o yangından yara almadan kurtulamazdım. Layığınca yaralandım da irili ufaklı yanıklarla dışarı attım kendimi. Orada kalıp mutsuzluklarımla birlikte ben de kül olabilirdim. Bu şıkkı seçebilirdim. İçimden yakaladı beni gelecek umudum. Çekti çıkardı gün yüzüne cesaretim. Henüz değil dedi ağaçta şakıyan kuş, daha değil dedi yaban papatya, yol uzun ama yılma yürü dedi karınca. Seni görünce ben Karslı bir çocuğun denizi ilk defa gördüğündeki heyecanını, üstüne boğazı keşfedince yaşadığı şaşkınlığını yaşadım. Oysa sen ve diğerleri o manzaraya alışık olduğunuzdan, sahip olduğunuzdan, kıymet bilmezliğinizle onu kirletmekteydiniz. Çok sevdiğinizi söylediğiniz cümlelerle kamufle ederek üstelik. Ben farklı yerlerden bakarsam nasıl görürüm diye keşifte. Ve tepeye çıkıp bakınca derin, yoluna inince çekici, yanına gelince büyüleyici olduğunu tadına vara vara hissederek beynime, yüreğime işlemekteyim. Geri döndüğümde köyüme ya da bilinmez başka bir diyara gittiğimde düşünüp güzeli tasvir ederken kaynakçamda sürekli seni not düşeceğim. Memleketime yaptığım otobüs yolculuklarımı anımsattın bana. Yeni yollara eşlik eden yeni turlarla gidilen. ilk heyecan verici. Yaklaştıkça ürküten alışkanlıklarımı. Bazen kaçmak kurtulmak istiyorum. Büyülü güzelliği çekiyor beni. Ne yeşili bildik yeşil ne mavisi bildik mavi. Öyle yollardan geçiyoruz ki karanlık eşliğinde tercih edilmiş yolculuklarda. Issız, dar, sonu yok gibi görünen bir yoldan aydınlık, kalabalık bir kente dönüyor tekerler. Korna sesleriyle nefes alışım değişiyor ve o kıvrımlı yollarda süren yolculuğumun sonunda sevdiklerime varıyorum. Uyuyorum. Bazen öyle yakıyorsun ki canımı canını yakar gibi. Gözlerimiz kurtarıyor ancak bizden bizi.
Sana hadi git özgür ol desem özgürlük ne bilmiyorsun kiBana hadi gel benim ol desen ait olmaktan haberim yok.
Sen ne zaman yazmak olsan
Bütün kelimeler can atıyor kağıda dökülmek için.
Ve ben hepsini yazıyorum hiçbirinin hatırı kalmasın diye.
Sonradan fark ediyorum ki bir düşe düşmüşüz yine.
Bu hikaye uzar gider.
Her yeni doğan bebekle birlikte.
Her yeni doğan bebeğin ağlamasında.
Anne kucağında karşılaştığı gülücükle.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)