17 Eylül 2014 Çarşamba

HÂVİYE

Yedi katlı kapılardan geçilen yetmiş bin sürgülü kilitler ardında
Kepenkleri kapalı evlerde, bahar nakışlı perdeler asılmış pencerelere.
Ayrılıkla mühürlenmiş dudakların kahreden sesi duyulmasın diye.
Ey gece!
Ey gün!
Ey keder!
Diner mi, rüzgara karışan ağıtlarda satılık ruhların avazı?
Ey yedi cihanın dilsiz aşığı sök omuzlarından yıldızları.
Bu ayrılık kâria.
İşte geldi.
İşte yaktı.
Koca koca bavullarla yoksulluk naklediliyor gönlüme.
Vakitsiz sayılacak kayıplar arifesinde 
Çok gördüğün gülüşünü günahkâr gözlerim görmesin diye
Mil çekildi gizlice.

Yer zindan, gök zindan, kadere kılıç çekmiş bir kâfir boynum kıldan ince.
Gözlerin dolmasın bahar akşamlarında, ıslatma  kirpiklerini.
Onlarda melek, onlarda cennet, onlarda Tanrı saklı.
Bana yasak kılınmıştır yolunun çiçekli bahçeleri.
Teninde sardunyalar.
Ellerine su ver ayrılık dayanılmaz olduğunda sabırla.
Ellerine hayat yürüsün bıkmadan rengarenk ellerine.
Ellerim zehir sakın dokunma ellerime.

Kimsesiz bir çocuk bölüyor uykularımı kaybettiği geleceğin peşinde.
Kovdum yine geldi.
Sövdüm yine geldi.
Çekiştirip duruyor eteğimin ucundan.
Git çocuk diyorum. Ne gelir benim elimden?
Sakın bakma yüzüme kirlenirsin kirimden.
Öyle beter bir yalnızlık içinde ki  bakıyor gözlerime.
Birlikte oynarız diyor. 
Çok gizli yerler bildiğini fısıldıyor kulağıma.
Yerin yedi kat altında.
Göğün yedi kat üstünde.











15 Eylül 2014 Pazartesi

İKİ YALANCI

Tamamlanamayacağız asla.
İzin vermeyecek  dağılan parçalarımızdan inşa ettiklerimiz.
Senin unutma umudun benim hatırlamıyorum palavram
Her güne yenilerek başlarken
Dillerimiz birer günahkar olmaya devam edecek.
Çatısından inşa etmeye başladığımız bütün evler yıkılacak elbet.
Temelini görmezden gelen gözlerimize dur diyerek 
Devrilecekler üstelik üzerimize.
Neydik biz?
Birbirimize sokulurken bile onca özen gösterirken
Ellerimizde keskin bıçaklarla pusuya sinmiş
Kimdik biz?
Sen mi sapladın önce, ben mi?
Hangimiz ah dedik başka ellere değdiğimizde 
El içine karıştığımızda?
Gözlerime mi kapadın ilk önce gözlerini,
Gülmeme mi yasak getirdin yoksa?
Sildin mi duvarlardan izlerimi?
Lekelerimi saklayabildin mi?
Bırakıp git derken çınlıyor kulaklarımda sesin.
Koşar adım geri dönmek isteğimi gururuma feda ediyorum her gün.
Nefesim belaya yaklaşıyor her an.
Koynumda yarınsız hayallerle köşe kapmaca oynuyorum.
Senin kir saydığın izleri silmek için adıma kapanan dudaklarından
Tövbesi imkansız günahlara yürüyorum.
Sonra
Sonra sevdiğim
Senin olsun bütün ayrılıklar.
Hatıra kalsın bütün yalvar yakar uğruna dökülen ahlar.
Senin olsun bütün papatyalar.
Senin olsun kanadı kırık bütün aşıklar.
Senin olsun yarınlar.








9 Eylül 2014 Salı

SIZI

Küçücük bir kurtçuk,
Ağlamış.
Ağlamış.
Ağlamış.
Sızısı destan olmuş dillere.
Kimini kör, kimini kor etmiş.
Küçücük bir kurtçuk,
Öldürülmüş sevdiği tarafından.
Acısı yükselmiş göğe,
Lanetlenmiş kutsal saydığı ne varsa.
Bir sızı kalmış geriye.
Bölüşülmez.
Dokunulmaz.
Ölümsüz.