19 Eylül 2017 Salı

KIYI

İçinden geçen bütün ırmaklar benim
Ve dökülmeyeceğim suskunluğuna.

Şehirler eskiyor
Bildik tenha sokaklar,bildik tenha insanlar
İçinden çıkılmaz bir iç yankısı
İçimden çıkamıyorum
En sevdiğim çınar ağacı bile düşman
Köşesinden dönüp gidemiyorum

Nasılsa ağlamaya meyilli göğün altında
Kıkır kıkır dökülüyorum kadehlerle
Paramparça olduğumuz doğrudur
Ama kimse bilemiyor
Kadeh mi ben mi kırılıyorum ilk önce

Zabıtalar hep görevde,nereye gitsem
Ne yana dönsem varlar
İyi ki ellerine düşecek kadar yasak değil seni sevişim
Yoksa neler olurdu bilmek bile istemiyorum
Neyse ki bir iki satır karalamak için gelip geçiyorlar

Hangi kente gitsem yollar bozuk bir de
Hüznüm yolları takip ediyor
Of bu iç yakan hasretin
Bir deli oyun bozan
Bir asi nar
Bir umut rüzgarı
Gözlerin yedi kıta çevreliyor beni
Pekala gülümsüyorum zaman zaman

Hayretler içindeyim
Hayretler dışındayım kaç zaman
Ne yıl hesabı ne gün hesabı yapacak değilim
Sayınca dayanamam
Belki de dayanırım da ne gereği var
Yokluğunun çetelesini tutmanın
Bin iki yüz elli gün desem ne değişecek
Mümkünü var mı zamanı durdurmanın
Gülüşünü ekmişler yollara hepsini kokladım

Allanıp pullanmış masalara
Sarımsaksız mantı sipariş ediyorlar
Buzsuz rakı içiyorlar
Tereyağsız yumurta yiyorlar
Sensiz beni süzüyorlar
Sensiz beni üzüyorlar
Hasretin delip geçiyor yüreğimi

Ne kalmış ki geriye
Ne masada kahkahalar ne bir bahar kırıntısı
Kokun ziyan ellerde

İçinden geçen bütün ırmaklar benim
Ve dökülmeyeceğim suskunluğuna.






Hiç yorum yok: